Gülü seven gül kokar

A -
A +

Gülü sevmeyeniniz var mı? Olabilir tabii... Sevmek çünkü bir gönül işidir. Gönül öyle bir yerdir ki, insandaki beş duyunun haricinde, gözle görülmeyen, elle tutulmayan, yer kaplamayan, fakat insan için çok önemli olan, daha doğrusu insanı insan yapan duyguların mekanı... Sevgi dendi mi, gönül gelir akla. Bir diğer adıyla kalb... O bir ömür boyu hiç durmadan, yorulmadan atan, en güçlü kaslardan oluşan yüreğin içinde, sanki kırılıverecekmiş gibi duran, sırçadan saray olan narin bir kalb... Mekandan, zamandan, sınırdan münezzeh (sonsuz) olan Allahü Teala'nın, bir müminin gönlüne sığarım dediği bir kalb... Hakk aşığı Yunus Emre'nin; "Gönül Çalab'ın tahtı, gönüle Çalap baktı İki cihan bedbahtı, kim gönül yıkar ise" dediği bir kalb... Hassas mı hassas!.. narin mi narin!... Ve sevgi, aşk gibi o kıymetli, yüce duyguların menbaı... Sevginin bu kadar kıymetli olmasından, ne sevilirse, gönül neye meyil ederse, o da kıymetli oluyor, değerli oluyor sevenin gözünde, gönlünde... Sevilen, değerli olsa da olmasa da... Fakat asıl olan şu ki, kıymetli olan, kıymetli olana yakışır. En yüce olan sevgi de, en yüce olana. ** Gül dendi mi hemen sevgi hatırlanıyor, güzellikler akla geliyor. Güzel duygular, güzel anılar, güzel kokular... Gül, hep çiçekler içinde en kıymetlimiz olmuş. Saray bahçelerinde yer almış. Her bir rengine ayrı manalar yüklemişler. Bazen sevginin yerini almış, bazen de sevgili olmuş, dilden dile, gönülden gönüle dolaşmış. Adına şiirler yazılmış, gazeller okunmuş. En güzel sesli kuş; bülbül, en güzel çiçek; güle aşık olmuş. Bülbülün şakıyışları, güle olan terennümleri olarak yorumlanmış asırlar boyu. Eğer maksad, hedef güle ulaşmak ise, ve sadece toprak kavuşuyorsa ona, seven toprak olmaz mı gülün uğruna? Toprak ol toprak ki gül bitsin sende, Topraktan başka yok kavuşan güle! İmamı Rabbani Ahmedi Faruki Serhendi Hazretleri'nin Mektubat kitabında yer alan bu beyt, güle öyle derin manalar yüklemiş ki, insan olmanın, var olmanın, kavuşmanın, sevmenin edebini, düsturunu, hedefini sığdırıvermiş bu iki satıra. ** Gül bahçesinde dolaşan gül kokularına bezenir. Kimilerine de gülü sevmek nasip olmaz. Ömrünü lağım işleri yaparak geçiren bir adam, bir gün gül bahçesi olan bir yerden geçerken birden lapbadanak düşüp bayılıvermiş. Etraftan görenler koşup adamcağızı ayıltmışlar, kaldırmışlar. Bayılmasının sebebini öğrenmek istemişler. Bayılan adam: "Ben ömrüm boyunca hep pis kokular içinde yaşadım. Artık o kokular bana normal gelmeye başladı. Hayatımın bir parçası oldu. Lağım kokusundan başka koku sevmez oldum. Kestirmeden gideyim, şu gül bahçesinin yanından geçivereyim dedim amma, güllerin güzel kokuları, başımı döndürdü, baydı beni perişan etti" demiş. Ya işte böyle! Gül kokusu nerde, lağım kokusu nerde? Hiç kıymetli olan kıymetsiz olana yakışır mı? Zıt olan taraflardan birine yakın olan, diğerinden uzaklaşıyor. Güzel-Çirkin, iyi- kötü, doğu-batı, var-yok, iman-küfür, dost-düşman, beyaz-siyah, zıt tarafları anlatan kelimelerin manaları birbirlerine ne kadar zıtsa, anlam olarak da bir tarafta olmak, diğer tarafta olmamayı gerektirir. Yani kim neyin yanında yer alırsa, neyi severse onun özelliğini alıyor. Ona benziyor. Onun sevdiklerini seviyor, sevmediklerini sevmiyor. Dostunun yanında yer alan kişi, onun düşmanına nasıl yakınlık duyabilir ki? Güle gönlünü kaptıran bülbülün, çöplüklerde ne işi olabilir ki? Kalbiniz güzelliklerle dolsun...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.