İade-i ziyâret

A -
A +

Fıkra kültürü zengin bir toplumuz. Karadeniz'den Akdeniz'e, Ege'den Doğu Anadolu'ya kadar, her yörenin kendine has fıkraları vardır. Anlatılır durur geçmişten günümüze... Bazen katıla katıla güleriz, bazen de dersler çıkarırız kendimize... Hele hele "Aha şu bastığım yer, dünyanın merkezidir. İnanmıyorsanız, ölçün" diyen Nasreddin Hoca gibi bir üstadımız varken, hepten esprileri bol bir toplum olmuşuz. Kullandığımız kelimelere bir de mahlas manası yükleyivermişiz, anlatılmak istenenler kinaye yollu vurgulansın diye. Yetmemiş deyimler oluşturmuşuz manalar yüklü. Bazen sayfalar dolusu anlatılacak konuyu, bir deyimle, bir atasözü ile halledivermişiz. Yazmaya kalksak, sayfalar yetmez bu deyimlere, atasözlerine, ama bilenler, bilmeyenlere anlatıversin artık. Böylesine esprili bir milleti neden sevmezler bilmem ki! ** AB sürecinde, bütün Avrupa ülkeleri öyle veya böyle Türkiye'yi yakından takip ediyor. Hâlâ tarihi derinliklerden gelen tedirginliği olan ülkeler var. Türkiye'yi AB'ye istemeyen ülkelerin başında ise Fransa geliyor. Halbuki en çok desteklemesi gereken ülkelerden biri olmalıydı. Neden mi? 16.Yüzyıl başlarında Kanuni Sultan Süleyman Han Osmanlı Sultanı idi. 1525 yılında Fransa ile Almanya arasında yapılan Pavia Savaşı'nda, Fransa Kralı 1.Fransuva Alman Kralı Şarlken'e yenilip esir düşmüştü. Önce annesi, daha sonra da 1.Fransuva, Kanuni'ye mektup yazarak yardım isterler. Cihan Sultanı Kanuni, onların bu yardım talebini kabul eder ve 1526'da Macaristan Seferi'ne çıkar. Mohaç Savaşı ile de 1.Fransuva'yı esaretten kurtarır. Hatta himayesine alarak, Fransa'ya bir sürü ticari haklar sağlar. Eyy Sarkozy! Düşün bir kere, ya 1.Fransuva hep esir kalsaydı, Fransa Osmanlı'nın korumasında olmasaydı, ne olurdu ülkenizin hali? Almanya ve İngiltere, sizi yer bitirirdi be! İnsan tarihten gelen derin bağları olan dostuna hiç böyle mi davranır. Başkaları olsa neyse de, size yakıştıramadık, ayıp ayıp!.. Biliyoruz, Avrupa Devletleri, oldum olası Osmanlı'dan hep korkmuştur, titremiştir zaten. Çünkü, Avrupa'nın eski çağlardan beri kutsal saydığı Ortadoğu topraklarında gözü vardı. (Bugün, Hâlâ, Ortadoğu aynı emellerle, kan ve barut kokusu içinde kıvranıyor) Fakat ne zaman kilisenin büyük hayalleri ile Ortadoğu'ya sefer düzenlese, her defasında karşısında Osmanlıyı buluyor ve bozguna uğrayıp geri çekiliyorlardı. Osmanlı ordusu, gâh duvar oldu, gâh kale, gâh geçilmez bir yar... Kim bilir kaç sefer döndü Osmanlı'nın bağrından, kim bilir kaç yiğit şehit oldu bu uğurda.. Bu sebeple hep titredi Avrupa Devletleri. Hele hele Osmanlı, Avrupa'nın son kalesi Viyana kapılarına dayanınca hepten titrediler. Osmanlı'nın ayak bastığı bütün topraklara; adalet, huzur, kurtuluş ve medeniyet gelecek, halkın gözü açılacak; zalim hükümdarların, voyvodaların, kiliselerin arka yüzleri ortaya çıkacak diye... Osmanlıyı yıkmadan bu korku bitmeyecekti. Ve sonunda yıktılar... Şimdi ise, "acaba hâlâ aynı ruh, var mıdır?" diye temkinle, endişeyle yaklaşıyorlar. ** Geçmiş zaman içinde Fransa'da yapılan ülkeler arası politik bir toplantıda, Avrupalı politikacılardan biri Türk temsilcimize kinayeli bir soru sorar: "Siz Türklerin Viyana kapılarında ne işiniz vardı?" diye. Temsilcimiz bu sorunun ne manaya geldiğini çok iyi bildiğinden nükteli bir cevapla karşılık verir: "Siz haçlı seferleri ile o kadar çok ziyarette bulundunuz ki, bizi mahcup ettiniz, bir defa da biz ziyaret edelim dedik. İade-i ziyarette bulunduk" der. Dedik ya Nasreddin Hoca'dan çok şey öğrenmiş bu millet. Hepten nüktedan, hazır cevap olup çıkmışız yahu!.. Aman hep böyle olsun da, savaşta kazandıklarımızı masalarda kaybetmeyelim artık! .... Yarın, (29 Mayıs 1453) henüz 21 yaşında iken, bir çağ kapatıp çağ açan, Fatih Sultan Mehmet Han'ın İstanbul'u fethinin 554. yıldönümü. Bu önemli günün anısına bir kaç satırla da olsa aziz ecdadımızı yad etmek istedim.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.