Mevsimden midir, yoksa yaşadıklarımdan mı nedir? Her sonbahar gelişinde nedense bir hüzün kaplar içimi. Yüreğimdeki sızı artar. Sanki kat kat karanlıklar kaplar. Işığı bir daha göremeyecekmişim gibi. Güneş daha az görünür gökte. Aydınlık daha bir azalır. Bir de kâbus gibi üstüme çökünce gecenin karanlıkları, beklerim sabahı ışığa hasret, tanyerinin önürü aydınlığa kadar. Işıksız geceler gibi gelir Sonbahar. Karanlık günlerin, ayrılıkların habercisi gibi gelir her senenin tekrarında... İçimdeki ışığı alan kara bir gün gibi... O yemyeşil ağaçlar, birbirleriyle anlaşmışcasına, sanki bir sonun, ayrılış vaktinin habercisi gibi sarıya bürünüverirler de, sonra asılları olan toprağa, dönüş çabası içinde, sararan yapraklarını bir bir teslim ederler. Akşam güneşinin kızıllığında ibretlik bir tablo gibi görünür sararan yaprakların anlattıkları... Bir şeyler hatırlatırlar hep bana. Tıpkı bir ömrün ahiri gibi. Ha sararan yapraklar, ha ağaran saçlar... Esen rüzgarla birlikte dalından kopan yapraklar, haşır haşır uçup giderken, sanki benim de içimden bir şeyler kopar. Hazan olmuş gönlümün duvarlarında oradan oraya savrulur. Tuba ağacından bir yaprak daha düşmüş gibi, kulaklarım çınlar, içim yanar hasret hasret. Acaba, acaba yine mi hicran var? Yine mi bir ayrılık? Kimdi o düşen sevgili? Karışık duygular kaplar içimi. Ayrılış mı, kavuşma mı, uzaklaşma mı yakınlaşma mı, gidiş mi dönüş mü?.. Yoksa son bir baharın haber verdiği sonun başlangıcı mı? O yapraklar öyle şeyler anlatıyor ki, bir yanları, bir ömür birlikte yaşadığı dalından kopmanın verdiği hasretle titrerken, diğer yanları asılları olan toprağa kavuşmanın sevinci ile iç içe sanki. Hicranla vuslatın bu kadar yoğun olduğu başka bir mevsim var mı acaba? Sonu anlatan.. Hüznü anlatan... Hicranı anlatan... Hasreti anlatan... Seven insanların özlemini anlatan... ** Sevdiklerimi özledim... Ben de bir yaprak olup sararıp düşeyim. Fırtınalar olup koparsın beni rüzgar... Savrulayım aslıma yapraklar gibi, Ram olayım bağrında bir zerre toz gibi, Eğer kavuşturacaksa beni toprak. Toprak olayım, toprak; hicranla vuslatın terkibi Gülümün dalında olacaksam yaprak. Hicranım bitecekse, olacaksa vuslat... Onlarsız ben yokum, olayım toprak. Her zerrem kavuşsun sevdiğim güle Topraktan başka yok kavuşan güle ... Daim sevdiklerinizle birlikte olmanız dileği ile. Sevgi gönlünüzde bir ışık olsun ve hiç sönmesin. ** 6 Ekim 1657'de vefat eden ünlü ilim adamlarımızdan Katip Çelebi İstanbul'da bir sempozyumla anıldı. 1600'lü yıllarda çeşitli görevlerde bulunan ve 20'ye yakın eser yazan Katip Çelebi'nin ünü Batı ülkelerinde de bilinmektedir. Kâtib Çelebi'nin Batı'da tanınan en ünlü eseri "Keşfü'z-Zünun an Esamü'l-Kütübi ve'l-Fünun"dur. Arapça bir bibliyografya sözlüğü olan eserde 14.500 kitap ve risalenin adı ve yazarı verilir. Bilim tasnifine göre ve alfabetik olarak düzenlenmiş olan eser, yirmi yılda tamamlanmıştır. O yıllara göre düşünüldüğüde 10 binlerle anılan kitap sayısının olması ecdadımızın ilme ne kadar önem verdiğinin göstergesidir. Tarihi değerlerimizi ne kadar iyi anlayabilirsek, kendi kültürümüzün de farkına o kadar iyi varırız. Bu tür bilgilendirici sempozyumların artması temennisiyle...