Geçen hafta Leyla ile Mecnun müzikli oyunu gösterime girdi. İlk gösteriminde sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan da bulundular. Oyun çok alkış aldı. Bazı duyguların, değerlerin unutulduğu günümüzde, öze dönüş olarak gördüm bu oyunu. Oyunun yönetmeni Ali Taygun bakın nasıl duygularla hazırlamış eseri: "Bu topraklarda iki ayrı millet iç içe yaşıyor ama bir taraf öteki tarafı görmüyordu. Öteki ile dövüşülüyordu önce. Sonra ötekiler fark edilmeye başlandı. Hatta tanındı. Ve bu sayede kendimizdeki ötekiyi fark etmeye başladık. Bu satırların yazarı, komünist diye görevinden kovulduğunda, ünlü bir Amerikalı tarih profesörüne mihmandarlık yapmaya başladı. Bir gün Ayasofya'da 'bak senin adın yazıyor' dedi Amerikalı. Yazar şaşırdı 'hangisi' dedi. Amerikalı Yahudi hocası ona 'sen, adını tanımıyor musun?' dedi. Utandı solcu aydın. Eski harfleri kendisine öğretmeye çalışan babasını hatırladı..." İşte o aydın, bu hal ile öteki tarafa yakınlık duymaya başladı. Mesnevi'yi keşfetti. Daha sonra da Leyla ve Mecnun'u. ** Leyla ile Mecnun. Fuzuli'nin unutulmaz eseri. İki insan arasındaki aşkın, ulaşabileceği boyutları, aşkın ne olduğunu en iyi anlatan eserlerden biri. Bu sebeple aşktan yazayım dedim. Elim titredi. Dizlerimin bağı çözüldü. Aşk bu. Kolay mı yazmak? Kolay mı aşkı anlamak? Ateşi elde tutmak mümkün olsaydı, ya da ateşin içinde buzu, belki kolay olurdu o zaman aşkı yazmak. Hem uzak, hem yakının, hem vuslat hem hicranın, hem canın hem de cananın aynı şeyi anlattığını idrak edebilseydik, belki kolay olurdu o zaman anlamak... Bakın ne diyor Mecnun Leyla'sına: Canım gideli hayli zamandır (kendi canımdan geçtim) Cismimdeki şimdi özge candır (Hakiki canı buldum) Sensin hâlâ tenimde canım (Seninle duyarım seninle varım) Gözde nurum ciğerde kanım (her zerremde sen varsın) Bende olan aşikâr sensin (Bende görünen sensin) Ben yokum ol ki var sensin (Bende ben yok sen varsın) Eğer ben ben isem nesin sen Leyla? Eğer sen sen isen, ya ben neyim ya? Sen deme ki seninleyim dopdolu "Bir"lik yolunda sence hoş olur mu bu? Gerçek aşkı bularak hakka yönelen Mecnun, teslimiyetinin izahını da şöyle yapıyor. Dilerse gözümü giryan eder Hak Dilerse bağrımı büryan eder Hak, Dilerse hak ile yeksan eder Hak Dilerse lutf ile ihsan eder Hak... O gönlünü kaptırdığı Leyla'yı ararken, gönlündeki gerçek Leyla'nın farkına vardı. Aşkına mecnun oldu. Maddeden geçti, manaya vardı. Oyunun yazarı Prof. Dr. İskender Pala ise, "Aşk ile örtülen Mecnun, Leyla'dan başka nedir ki? Ve Leyla ile Mevla arasında aşk humması bir delilik midir, yoksa velilik mi?" diyor. Öyle ya! Mecnun, Leyla'da aradığı aşkı Mevla'da buldu ise ona deli denilebilir mi ki? ** Aşk öyle bir muammadır ki, ha beyaz, ha siyah, ha bu ikisi arasındaki renkler kuşağı... Hepsi aynı, hepsi birdir. Aşkı en güzel anlayıp anlatanlardan Hak aşığı Yunus'a bırakalım sözü. Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim Aşkın ile avunurum, bana seni gerek seni Aşkın aşıklar oldurur, aşk denizine daldırır Tecelli ile doldurur, bana seni gerek seni Büyüklerin aşkı da büyük oluyor. Bizlerse ancak, okuyoruz, dinliyoruz anlayamasak da. "Onlar" ise yaşamışlar her zerrelerinde... Yoksa, kemikten oyunları hatırlatan aşk şarkılarının hiç alakası yok bu aşkla. Sevmenin sevilmenin kıymetini bilenlerden olmanız dileği ile kalın sağlıcakla...