Medeniyet bu!..

A -
A +

Her Ramazan, evlerde hummalı bir çalışma olur. Yufkalar açılır, hoşaflar hazırlanır. Adeta bir yemek yarışması havasında, ev hanımları, o eşsiz Türk Mutfağı'nın birbirinden leziz yemeklerini akşama hazır etmek için yarışırlar. Her beldenin kendine has yemekleri, sofralarda baş köşeyi alır. Açlık; en büyük imtihan. Gün boyu yiyeceklerden, içeceklerden uzak kalan nefsler, akşam ezanları okunduğunda türlü türlü yemekle donatılmış zengin sofralar arasında kaybolurlar. Bir de bu açlığı, her gün yaşayanlar var. Bazen bir çorbayla , bir dilim kuru ekmekle, gününü geçirmeye çalışanlar.. Muhtaç olanlar... Onlar açken, sofrası zengin olanların boğazından lokmalar geçebilecek mi? Sanmıyorum. "Tok olan, açın halinden anlamaz" bananeciliği bizim toplumumuz için geçerli değil. Çünkü, Müslüman Türk toplumu, yapı itibari ile de yardıma muhtaçlara, el uzatan, zayıfın yanında yer alan bir karaktere sahip. Savaşta, düşmanına su uzatan, yarasını saran başka kaç millet sayabilirsiniz ki. Yaratılmışların en güzeli, Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve selem) "komşusu aç iken tok yatan, bizden değildir" buyurarak , tok olanları, ihtiyaç sahiplerinin yardımına yönlendirmemiş mi? Bir Hadisi-i Şerif'te, ordusu ile birlikte iki cihan serveri Peygamber efendimizin ( sallallahü aleyhi ve sellem) medhine mazhar olan İstanbul'un fatihi Osmanlı Sultanı Mehmet Han'ın dünyaya örnek bir davranışını nakletmek istiyorum. * Fatih sultan Mehmet Han, binlerce şehit vererek İstanbul'u fethedince, paniğe kapılan gayrimüslimler, padişahın, herkesin kellesini uçuracağını düşünerek, vereceği ölüm fermanını korkuyla bekliyorlardı. Fetih sırasında o kadar, yakın komutanını, arkadaşını, candaşını kaybeden, gönlü yaralı büyük fatih, herkesin can korkusuyla beklediği ilk fermanını şöyle yazıyor. "Bütün mahallelerde aş evi kurula. Sefil olanlar tespit edile. Müslim, gayrimüslim gözetilmeden açlar doyurula. Eğer ki utanıp ta gelemeyen ihtiyaç sahipleri olursa, bunlar dahi tespit edile. Onların ihtiyaçları akşam alacakaranlıkta evlerine sessizce bırakıla.." Osmanlı, bu, işte! Medeniyet bu!.. Bizler, bu kültürle yetişmiş bir milletin çocuklarıyız. * Atalarımız, güzelliklerle dolu Ramazan ayını, on bir ayın sultanı diye ne güzel ifade etmişler. Verilen zekatlarla, fıtra sadakaları ile, yiyecek, giyecek yardımları ile, nice fakir, muhtaç insanın yüzü gülüyor bu ay. Bir yandan toklar, açın haline daha iyi vakıf olurken, bir yandan açlar, tokluğun mutluluğunu, hazzını yaşıyorlar. Bu sebeple ramazan ayının ayrı bir yeri var, toplum kültürümüzde. Son yıllarda belediyelerin kurduğu yemek çadırları, birçok sokakta kalmış, sıcak yemeğe hasret kalmış insana kucak açıyor. Şimdi de, bütün dünyaya yardımda örnek, öncü olan, Kızılay'ımız, tıpkı Fatih'in fermanındaki gibi muhtaç olanları tespit ederek, onlara bu ay yardım paketleri ulaştıracak. Fakirleri sevindirecek. Biz, millet olarak birbirimize daha çok sahip çıktıkça, kenetlendikçe, düşmanlar, koparacak parça bulamayacaklardır. Bir kaynaşma, kucaklaşma ayı olan Ramazanı, bunun için, daha iyi kavramalı, daha çok önemle değerlendirmeliyiz. Bu Ramazan aç insan kalmasın olur mu?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.