Önceki gün, çeşitli film, dizi ve etkinliklerde bulunmuş, belli bir dönem eğlence dünyasının tanınmış simaları arasında yer almış bir sanatçının, kendi hayatını konu alan kitabının tanıtımına katıldım. Mahcup bir tavırla çıktığı kürsüde, gözlerinden akan iki damla gözyaşı, anlatmak istediklerinin şahidi gibi yanaklarından süzülüverdi. Onu, bazılarınız rol aldığı filmlerden, ışıltılı dünyalardaki etkinliklerinden veya magazin sayfalarından hatırlarsınız. Manken Yaşar Alptekin'den bahsediyorum. Geçmişte onun, mankenlik dünyasındaki başarılı çıkışıyla başlayan yaldızlı hayatı, şöhret, para, eğlence dolu günleri de beraberinde getirmişti. Etrafı insan kalabalıklarıyla dolup, sokakta birçok kimse tarafından tanınacak ölçüde meşhur olmuştur. Fakat buna rağmen içinde onu huzursuz eden bir boşluk vardır. Şatafatlı hayatındaki yapmacık gülücükler, iyi zaman dostlukları, riyakârlıklara dönüştükçe, ruhunun derinliklerinde hissettiği boşluğun, daha da arttığını farkediyordu. Ne yapmalıydı bunun için, nasıl bir yol bulmalıydı? Bunun çıkmazında yaşıyordu hep. Bir gün rahmetli Sakıp Sabancı'nın ölüm haberini gazetede okuduğunda, cenaze namazına katılmaya karar verir. Kulağında küpe, üzerinde deri montla, havalı bir şekilde gittiği cenaze namazında, ne olduysa olur, içindeki boşluğu dolduran birşeylerin aktığını hisseder. Artık o hayatının yeni bir dönüm noktasındadır. Dinleyenler karşısında titrek sesiyle, "Önceki yıllarımı saymıyorum. Geçmişte hayatım ne beyaz, ne siyahtı. Karmakarışık gri bir hayatım vardı. Şimdi ise İçimdeki boşluk doldu. Renkler netleşti. Aradığım huzuru buldum. Namazla sanki yeniden doğdum. Namaz, muhteşem bir ibadet, hakiki sevgiliyle buluşma makamı." diyen Yaşar Alptekin, yaşadığı duyguları ve heyecanı gözyaşları ile anlatıyordu. O, çevresinden, yeni hayatı hakkında farklı tepkiler alsa da, niyetini değiştirmeyip "Namazla Yeniden Doğdum" adlı kitabıyla, hayatındaki dönüşümü netlikle ortaya koyabilmek için; önceki hayatını, ailesini, yetiştiği ortamı, kişiliğini şekillendiren olayları, acı ve tatlı yönleriyle okurlarıyla paylaşmış. Şimdi ise boşa geçen yıllarının acısını çıkarmak için, canla başla gençleri yaldızlı hayatın çekiciliğine karşı uyarmaya çalışıyor. ** Yıllar önce de yine ünlü oyuncu Cüneyt Arkın da niyetlenip, alkol kullanımını bırakmış, daha sonra TGRT işbirliği ile Anadolu'da okulları dolaşarak gençlere alkollü içkilerin kötülüklerini anlatmamış mıydı. Geçenlerde yine Tireli bir hemşehrim olan sanatçı Yalçın Menteş de niyetini düzeltip, yıllarca hayatını zehir eden içkiyi terkederek, yeniden hayata döndüğünü, içkinin bir insanı nasıl bitirdiğini, kendi oynadığı tek kişilik "Yolluk" isimli oyunuyla anlatmaya çalışıyor. ** Sanatçılar hassas insanlardır. Duygularını, çevrelerine yaptıkları sanatla yansıtırlar. Bu sebeple sanat dünyasının cezbeden bir gücü var. Silahtan daha etkili bir güç!.. İyiyse iyi olarak, kötüyse kötü olarak. Günümüzde bu gücün bilincinde olanlar, onu istedikleri yönde kullanıyorlar. Bir de, bırakın kültürü sanatı farketmeyi, yaşadığı dünyadan, hatta kendinden haberi olmayanlar var. Hedefsiz, sorumsuz, maksatsız; boş gelip boş gidenler!.. Ne diyelim? Niyeti hayır olanın, akibeti de hayır oluyor.