Geçen hafta boyunca Tire ve Ödemiş'te idim. Ödemiş'i, televizyonlardaki "Hadi yin gari!" diyen bir köylü kadının cips reklamlarından tanırsınız. Patatesi bol olan bir ilçemiz. Tire'yi de, yine bir firmanın üreterek reklamlarla tanıtıma sunduğu "Tire şiş köfte"den tanırsınız. Köftesiyle meşhur bir ilçemiz. Köftesi reklamlara konu olunca, lezzetinin sırrını öğrenmek için araştırdım. Kıymanın içine, ekmek yerine meğerse sadece irmik katıyorlarmış. Bu iki şirin ilçe, Küçük Menderes nehrinin suladığı(!) ova üzerinde bulunur. Ana gelir kaynakları tarıma dayalı. Bu sebeple her gidişimde arkadaşlarımla yaptığım sohbetlerin baş konusu da tarım ürünleri oluyordu. "Karpuzdan kazanamadık ama domates iyi", "Zeytinler bol, fiyatlar düşer", "Biberlerden bu sene iyi kazandım", "Yağmur yağmazsa incir kazandıracak", "Pamuk hem zahmeti çok, hem para etmiyor artık" vesaire vesaire... Fakat bu sene bir şey dikkatimi çekti. Herkesin konuştuğu bir tek konu vardı; su. Şimdi suyun edebiyatla, kültürle ne alakası var diyebilirsiniz. Olmaz mı? Suyun her şekli edebiyatımıza konu olmuştur. Nehir olmuş çağlamış, kar olmuş lapa lapa yağmış, derya olup gemilere yol olmuş, sel olup acılarla yoğrulmuş, yağmur olmuş rahmet ile anılmış, bazen bir damla gözyaşı olup gönülleri dağlamış. Kısacası bir yudum su hayat olmuş insana. Konumuz insan olunca, en önemli hayat kaynağı su da ilgilendirdi bizi. Evet. Bu sene muhabbet farklıydı. Çocukluğumda gürül gürül akan Menderes akmıyordu artık. Gazetelere bakıyorum başlıklar hep suyla ilgili. Aydın tarafında üzümler daha toplanmadan dalında susuzluktan kurumuşlar. Göller kuruyup tarlaya dönüşmüş. İncir ağaçları susuzluktan kurumuşlar. Ağrı Dağı'nın karları erimiş. Ankara'nın suyu bitmiş. Ankara'nın suyu gelmiş. Haberler hep su üzerine. ** Ödemiş'in Kaymakçı kasabası yakınlarında bir çiftliğe gittim. Büyük bir arazi üzerine zeytin ağaçları dikmişler. Zeytin fidanlarını sulamak için 24 saat çalışan motorlarla, yeraltından su çeken sulama sistemi kurmuşlar. Koca arazide sadece çiftliğin sınırları içi yeşil. Çünkü başka yerde su yok. Çiftlikteki artezyen suyu da kesiliverse, bütün ağaçlar kuruyacak. Çiftlikte iken, arkasında su tankeri olan bir traktör geldi. Komşu köyden geliyormuş. Köyde, uzun süredir sular akmadığı için, hergün gelip çiftlikten içme suyunu tankerle taşıyorlarmış. Yani koca köyde uzun süredir içme suyu tükenmiş, akmıyormuş artık. Köy susuz, köylüler susuz... ** Bir akşam sebze ziraatı yapan bir arkadaşıma rastladım. Tire'de "Çeştiman Kavağı" ismiyle meşhur yerde bahçesi vardı. Çeştiman kavağı deyip geçmeyin, belki 300-400 yaşında koca bir çınar ağacı. 4-5 adam el ele tutuşsalar, gövdesini anca kavrayabilirler. Arkadaşla konuşurken, dönüp dolaşıp sohbet suya yine dayandı. 76 metre derinden su bulmuş seviniyordu. "Kuyularda su yok mu" diyorum. "Nerde" dedi. "O eskidendi. 10-15 metreden çıkan sular yok artık. Birçok yerde su bulmak için,120 metre derine iniyorlar. Benim tarlada 76 metrede bulduk. Ona seviniyorum" Bırakın yer üstü sularını, yer altı suları bile tükenmeye başlamış. İş o kadar ciddi. ** Kaplan köyü yolu üzerinde bir kaynak suyu akan bir çeşme var. Geçerken, su içmek için durdum. Şehirde gündüz sular kesik olduğu için, insanlar, elinde bidonlarla kuyrukta su doldurmak için bekliyordu. Herkesin gözü sicim gibi akan suda. Bir de at vardı kuyrukta. Atın sahibi "Hayvancağız kavruldu sıcaktan, bir su içip gidiverse" dese de, su dolduranlar müsaade etmiyordu. Bir atın su içmesine müsaade etmiyorlarsa, benim yarım litre su almama da müsaade etmezler deyip ayrıldım. Su kuyruklarında öncelik sırası, önem kazanmaya başlamıştı. Küresel ısınmanın etkisiyle susuzluk, gelecek yıllarda ne kadar ileri boyutlarda yaşanır bilinmez ama, bu yıl yaşananlar bir işaretse, gelecekte su; tek konuşulan olacak. Dileğimiz şudur ki, şimdilerde yapılan su muhabbetleri gelecekte su kavgalarına, su savaşlarına dönüşmesin.