Yerini bil Geçmişte çalıştığım bir iş yerinde ileri gelen bir yönetici ile sohbet ederken, çalışan elemanları o güne kadar duymadığım bir kategori ile değerlendirerek üç sınıfa ayırdı: "Olmazsa olmazlar", "Olsa da olur, olmasa da olurlar", "Olmasa daha iyi olurlar". İnsanlara hiç bu gözle bakmamıştım. Bunu, yöneticilerin çalışanları farklı bir açıdan değerlendirme şekli diye düşündüm. Beni bir merak sardı. Acaba hangi grupta yer alıyordum?.. Bir gün çıkışım verilince anladım "Olmazsa olmazlar"dan olmadığımı... Böylece yerimi öğrenmiş oldum. Öyle ya! Ne özelliğimiz vardı ki toprak olmanın dışında? Has ipekten dokunma, bulunmaz Bursa kumaşı değildik neticesinde. Bulunduğunuz ortam için yeri doldurulamayan değer değilseniz eğer, ateş olsanız ne yazar, su olsanız ne yazar? Size biçilmiş değer, yer ise; yükseklerde ne dolaşıyorsunuz? İnin yere, basın ayağınızı toprağa! Sizi hiçbir ayrıma tabi tutmadan kabul eden toprak gibisi var mı? Yerin kıymetini bilmeyenin, göklerin esrarıyla işi ne? Havalarda uçmanın ne alemi var? Hem yükseklerdeki şöhret felaket getirecekse, "Olmazsa olmazlık" olmayıversin. ** Düşmesini bil Düşmek kelimesini Azeri Türkleri "yere inmek" manasında kullanıyorlar. "Uçak düştü" derlerse sakın paniğe kapılmayın. "Yere indi" demek istiyorlar. Bizde ise düşmek: Yer çekiminin cazibesi ile belli bir yükseklikten yere vasıl olmak. Düşmek; İstek dışı olan bir fiil... Kimse isteyerek düşmek istemez. Tabii kendine bir kastı yoksa. Bir de mecaz anlamı var düşmenin... "Düş yakamdan" deriz "bırak beni" manasına, "Düş önüme" deriz "önden yürü" manasına, "Hava sıcaklığı düşecek" deriz "azalacak" manasına, "Onu o makamdan düşürmeli" derler "azletmek" manasına gibi... Nasrettin Hoca bir gün damdan düşer. Etrafına doluşanlar başlarlar akıl vermeye: "Baytar getirelim", "Hekime götürelim", "Kırıkçı çağıralım" "Kaldıralım". Hocanın derdine çare bulan yok. Acılar içinde kıvranan Hoca "A dostlar! Bırakın laflamayı da siz bana damdan düşen birini bulun. Benim halimden en iyi o anlar" der. Eee!.. Ne de olsa tecrübe başka bir şey. Düşmeyi bilmek için düşmek gerekir. İnsanlar kelimenin bütün manaları ile düşmekten pek hoşlanmazlar. Ama hoşlanmadıkları halde birçoğunun başına gelir. Ya kaza ile düşerler, ya da birilerinin itmesi, çelmesi, ya da ince hesapları ile. Varsayalım ki herhangi bir şekilde düştünüz. Ne olmuş düşmüşseniz? Bu hayıflanmak niye? Kaldırın başınızı etrafınıza bir bakın. Hiç mi düşen görmediniz? Eğer yükselirken, düşenlere aşağı bir gözle bakmadıysanız ne üzülüyorsunuz? Onların huzurunda düşerken, onlar da size öyle bakmayacaktır. Yani yaptıklarınızdan, geride bıraktıklarınızdan utanılacak bir fiiliniz yoksa, düşmekten asla utanmayın, korkmayın! Yeter ki hemen düşecekmiş gibi hazırlıklı olun. "Vaki olanda hayır vardır" derler. Bir gün düşeceğini bilen insan ona hazır olmalı. Değil mi? ** Kalkmasını bil Bir zamanlar "Terminatör" isimli bir film vardı. Arnold Schwarzenegger'in oynadığı... İnsan benzeri robot, bir hedefi yok etmek üzere programlanmış. Kurşun yağdırıyorlar, düşüyor, yine kalkıyor hedefini arıyor. Yanıyor, yine ateşlerin içinden kalkıp hedefine koşuyor. En son geriye kopan bir kolu kalıyor, fakat yine durmuyor, parmakları üzerinde sürünüp hedefine ulaşmaya çalışıyor. Vücudunun her zerresi, adeta hedefine ulaşması için kilitlenmiş gibi, hayat ışığı sönene kadar; düştükçe daha bir hışımla kalkan, hedefe varma mücadelesiyle müthiş bir gayret gösteriyor. Ya İnsan; inanırsa neler yapmaz ki? Yeter ki inandığı bir hedefi olsun. Hangi düşme onu durdurabilir? Hayatta bir hedefi olmayanlar hiç kalkmasınlar zaten. Sözüm mükemmelin mükemmelini arayanlara... Onlar ne kadar düşerlerse düşsünler, yine kalkarlar, kalkmalılar. Daha yapacak çok işleri var, bitmemiş yolculukları var çünkü. O halde ey yolcu! Kalk!.. Ve hedefe giden yoluna devam et. Yıldırmasın seni yüksek dağlar, korkunç tehlikeler ve düşmeler... Hedefinde mükemmelin mükemmeline ulaşmak varsa eğer...