Kalem aklın dilidir,
özür dilin sözü...
18 Mart 2009 01:00
Geçtiğimiz haftanın büyük bölümünü Trabzon'da geçirdim. Muhteşem günler yaşadım eski dostlarımla... Maç günü canlı yayında Anadolu takımlarına hizmetim olduğu için Kanal A ekranlarındaydım. Maçı seyrettim ve değerlendirdim. Kastı aşan noktalar varsa, beni incitmez dostlar, özür de dilerim sizden. Üstelik oraya gelmeyen, hatta "gelemeyen" bazılarının canlı yayında 1 saatten fazla maçı değerlendirmeleri ve yorum yapmaları onları acıtmadı da, benim birkaç sözüm mü incitti? Olsun. Ben Trabzon'a ve Trabzonluya sevgisi kadar saygısı olan biri olduğum için kızmaya ve eleştirmeye devam edeceğim.
Kalemler, sözlerden oluşan bir ordunun mühimmatı demektir... Cephaneler kelimelerin yüklendiği anlamlarda gizlidir...
Sahibinden başkasına esir olan kalemin mayasında mutlaka süpürge çöpü vardır...
Bir yeri kılıçlarla ele geçirebilirsiniz ama kalem olmadan elinizde tutamazsınız...
Yazmak için düşünmeyi dürtmek gerekir...
Anlamak için düşünmeyi dürtmek de yetmez...
Daha ne diyeyim...
"Beni bir kişi anladı, o da yanlış anladı" diyen Murphy yasasına mahkûm olamam. Olmayacağım.
Trabzon kentinin futbol aşıklarıyla aramı bozmaya kimsenin gücü yetmez. Ben kendimi anlatamadıysam, düşüncelerim anlaşılmadıysa ve bu nedenle "özür dilemem" gerekiyorsa, dilerim. Sadece Trabzonludan dilerim ama...
Bakın...
Maç değerlendirmesinde bu kadar sakatı olan kırık dökük bir takımın, yeni sakatlar vermeden ve yepyeni eksikleri olmadan Trabzon'dan sağ salim dönmüş olmasına şükretmesini vurguladım.
Cevap geldi...
"Biz burada adam mı kesiyoruz" diye...
Şalteri indirenin, öne geçmiş olan Trabzonspor takımının oyun şeklinin olduğunu anlattım, şalteri kasıtlı kestiklerini yazdığımı algıladılar. Maçın sonuna yazı yetiştirme telaşı sebebiyle eksik kalmış galiba bazı kelimelerim. Bunun için de özür dilerim...
Maça gitmeden, dahası Trabzon kentine gitmeden, üstelik son yılların hiçbirinde gitmeyen, gidemeyen ve gitmişliği pek olmayan yorumcuların bir buçuk saat maçı konuşmalarına alınmadılar da, Trabzon'a yerlisi kadar gitmiş olan benden alındılar.
Futbol alemindeki en büyük dostları, futbol konuştuğu adamlar Kadir, Bekir, Necmi, Ali Kemal, Hami olan bendenize bazı Trabzon maç mağdurları damga vurmaya kalkmış.
Yönetim de...
Konu Trabzon olmasaydı hiç alınmazdım.
Oysa çok üzülüyorum şimdi...
61. dakika sendromu için söylediklerim yanlış mı?
Hadi seneye Şampiyonlar Ligi'nin en basit maçında yapın da görelim bu ucube eğlenceyi. Takımını doğrayan şovu. Versinler 40 bin euro ceza ve alıversinler bir sonraki maçı İstanbul'a. Bunun için sizi uyarmak suç ise, bilin ki...
Ben sizden daha Trabzonsporluyum...
>> İki demeç
Biri Tolunay Kafkas'tan, diğeri Bülent Korkmaz'dan... İkisi de örtüşen bir şey söyledi 2-2 biten iki maçın ardından.
"Rakip çok güzel bir gol attı, yapacak bir şeyimiz yoktu" dediler.
Biri Alanzinho'nun müthiş vuruşunu, diğeri Bilal Kısa'nın mükemmel salvosunu kastetti.
Rakiplerinin gollerini beğenmişlerdi.
Ben de bir yaşıma daha girmiştim...
Çünkü, yedikleri golleri hep "basit" hatalardan yenmiş goller olarak kabul eden, attıklarını ise "çalışılmış" goller olarak gören zihniyetten bıkmıştım.
>> Sinerji finali
Bu hafta Sivas'ta "en sinerjik" iki takımın maçı var...
Bana göre şampiyonluk, sistemi harekete geçirip lobisini oluşturan ve ayrıntılarda şampiyonluğun sinyallerini verebilen takımlara yakındır.
Beşiktaş ve Sivasspor şu anda bu konuda en üst düzeydeler. Holosko golü atıp sevinirken virajı alıyor ve Çarşı'nın önüne gidiyor. Yumak oluyorlar. Ekrem'in golünü kulübede Delgado bile en ateşlisinden kutluyor. Sivasspor aylardır öyle. Son maçında ise tribündeki hocasına asker selamı duran Kamanan dahil, tüm takımı görünce anlıyorum sinerjiyi.
Bireysel enerjilerden tüm takıma yayılan güce diyoruz sinerji diye.
Sinerjiler çarpışacak bu hafta Sivas'ta...
Ligin Makyavel'i Mustafa Denizli ile ligin Alaaddin Keykubat'ı Bülent Uygun kapışacaklar.
>> POST-İT
Trabzonspor sadece Trabzonsporlunun veya Trabzonlunun takımı değildir. Olmamalıdır. Benim takımımdır.
Liverpool zaferini anlatırken, 28 maç üst üste içeride ve dışarıda kazanan takımı anlatırken veya ikinci ligdeki son maçını anlatmış bir Trabzon aşığı iken, biraz üzüldüm. Yeter ki siz üzülmeyin, beni üzün. Benden kocaman "özür" olsun size...
>> Amansız ve
acımasız yarış
Zirve kalabalıklaştıkça yarış amansızlaşıyor.
Kavganın büyümesi ve olayların hakemlere yıkılması ve belden aşağı vuruşların fazlalaşması ise yarışın acımasızlığını kanıtlıyor.
Bir tek yol var.
İki büyük kavgacı dev takım için "Ben olmuyorsam o hiç olmasın" düşüncesiyle Beşiktaş'ın, Trabzonspor'un daha kabul edilebilir şampiyon adayları durumunda olmalarıdır. Hatta Sivasspor o konumdaki en önemli adaydır, çünkü 4 büyük değildir. Onun şampiyonluğunda kimse kimseyi kızdırıp delirtemeyecektir.
Esas verilmesi gereken "insaflı yarış", ikinci kim olacak da Şampiyonlar Ligi'ne gidecek şeklinde olmalıdır.
Bunu kaçırıyor gibime geliyor bazı adaylar.
>> Erhan Altın
İşbaşına geldiğinde Güvenç Kurtar "Kümede bırakırsa hiç şaşırmayın" demişti. Olabilir gibi gelmeye başladı hepimize...
Kadıköy öncesi de demişti ki; "Fener'i yenerse hiç şaşırma."
Nerede ise onu da başarıyordu!
Naci Arkan'ın sözünü izniyle kullanıyorum burada: "Fenerbahçe büyükle büyük, küçükle küçük oluyor" dedi. Bana göre de Fenerbahçe akranına çatıyor, küçük olanı incitemiyor. Ancak o gün Erhan Altın'ın takımı tamamen büyük düşündü ve büyük oynadı.
Kutluyorum Erhan hocamızı...
>> S-ÖZ
"Ey Trabzonlu dostlarım, siz siz olun, dostunuzun alnındaki sineği baltayla kovalamayın."
(Ümit Aktan)
>> Hafta sonu iki takımın, arkada arazi bırakma şansı olmayan bir büyük maçı var. Şimdiden Holosko ve Balili denen iki adamın oyuna gireceği son 20'yi çok merak ediyorum.