Biz Fatih Terim ile şapkadan kuş çıkarmaya çok fena halde alıştık. Sonunda seyredenler alıştı ve artık bu numara seyredenleri heyecanlandırmamaya başladı. Seyirci şapkayı gördü mü, "hah şimdi kuş çıkacak, bak, iyi bak" diye birbirini dürtüklemeyi bile bıraktı. Sihirbazdan etkilenmiyor. Şapkayı gördüğü anda kuşu bekliyor, hatta gecikirse sinirleniyor bile. Şapkaya mı baksın, kuşa mı, yoksa sihirbaza mı, onu karıştırdı seyreden... Bu gece bir başka şov başlamalı. Kuştan şapka çıkartmalıyız... Sahneye gelen sihirbaz, seyreden madrabazların önünde eline bir kuş almalı önce. Herkes şaşırmalı... "La, bu kuş adamın elinde, şapka nerde?.." filan diye sormalı kendi kendine. Ona bir yanlışlık varmış gibi gelmeli, sonra bir şapka görmeli sihirbazın elinde. Sihirbaz açmaza düştü ve karıştırdı sanmalı. Sonra bir bakmalı ki o meşhur şapka aslında kuşun bir yerinden çıkmış... Gözlerini dört açmış ve "şapkanın neresinden nasıl çıkıyor acaba bu kuş" diye sihirbazı yakalamaya çalışırken, bir de baksın ki kuşun bir yerinden çıkmış bir şapka var elinde sihirbazın... Düşünemesin o zaman Hamitlerin olmadığını... Algılayamasın o zaman onlardan biri bile olsa idi, Sergi Ramos'un bu kadar kolay gelemeyeceğini... Fark demesin oyunu değiştirmek için oyuna giren Gökhan Ünal'ın "yalancı ve sanal pres" yapacak halinin bile olmadığını. Bunu denemediğini bile... Göremesin Mehmet Aurelio'nun en kötü maçını oynayıp Emre Belözoğlu'nun Xavi'yi arayıp da bulamadığını... Sezemesin hakemin tavrını... Şapkayı beklerken kuşu görsün, sonra da şapka görsün sihirbazın elinde ve anlayamasın nereden çıktığını şapkanın... HİÇ YENİK OYNAMADILAR Kİ... Bir gol bulalım, isterse kazara olabilir... Bir öne geçsek ve sekiz on dakika oyunu tutabilsek de, bir görsek iki yıldır hiç yenik oynama eğitimi olmayan İspanya'nın nasıl yenik oynadığını. Yenik oynarken neler yaptığını. Sabrın dik alası olan bir rakibin, şu anda Brezilya ve Arjantin dahil dünyanın en iyisi olan bir takımın karşısında dik durabilmeyi becerdik orada, burada da birkaç dakika önde oynamayı bir bulabilsek... Bizim avantajımız aslında bir yabancı yorumcunun şu sözünde gizli: "Türklerin ne ve nasıl oynadığını bir türlü bilemiyorsunuz. Ama işin ilginç yanı bunu onlarda bilmiyor..." Bunun altında; istersek şapkadan dana bile çıkartabileceğimiz gibi, civcivden fötr bile çıkarırız, gerçeği yatıyor diye düşünürüm ben. Orada çalınmayanların burada çalınması durumunda sihirbaza dikkat ederken şapka ile kuşu kaçıran ön sıra seyircisi gibi kalakalmalarını umuyorum... Başka bir kimliğe bürünmelerini, kaybetmelerinin dünyanın sonu olmadığını kabullenmelerini bekliyorum. Üç gece önce Ekvador'u yenemedi büyük Brezilya. Bu İspanya İngiltere'ye sahayı dar etti ve iki tane salladı da İngilizler, o hiç yenilmeyen Capello'nun mağrur takımı gark olmasın diye tava kuşa top atarak tamamladı maçı. Bu İspanyollar ise bizi çok beğendiler. Bizimkiler niye beğenmedi onu anlayabilmiş değilim... Bu nedenlerle kuştan şapka çıkmasını istiyorum bu gece... MİLLİ OYUNCU KİMLİĞİ NEDİR?.. Futbolun efendileri olan üst düzey ülkeleri, milli takımlarını hiçbir zaman son bir iki haftanın dikkat çeken oyuncularından kurmazlar. Onlarda bir "milli takım oyuncusu" kimliği aranır ve korunur. Öyle olsaydı... Son birkaç haftaya bakarak ileri ikiliyi Taner Gülleri ile Murat Hacıoğlu'ndan kurmalıydık. Çok formda olan ve az gol yiyen Denizlispor savunması oynamalıydı orada. Kelic mutlaka Cenk Gönen olmalıydı. Zenit için bir gol atar atmaz Fatih Tekke diye tutturmalıydık. Ama öyle değil. Halk jargonuyla söylersek "Kazın ayaa ööle diil..." Peter Crouch gitti Portsmouth'a ve dökülüyor. Ama üç gün önce İngiliz Milli Takımının ucunda gol attı. İnzaghi son bir haftada 4 gol attı. Milli Takım ise yüzüne bile bakmaz. Klose dökülür ama oynar. Lahm ise ligde sıradandır, hatta Bayern'in yediği son gollerde hep onun hataları vardır ama kadroda bulunur hep ve oynar. Üç ay hiç oynamamış Henrik Larsson milli takımın önündeki oyuncudur ve bu değişmez... Buna karşılık gol kralı olduğunda bile Mc Kaay'ın yüzüne bakılmamıştır. Rooney dökülse de İngiliz Milli Takımının golcüsüdür... 3'lük olur defans ama Cannavaro oynar milli takımda. Daha sayayım mı?.. Herkesi mutlu edecek milli takımın, maçlarını 30-35 kişiyle oynaması gerekir ki, buna da FIFA müsaade etmiyor. Bu durumda bize kalan, kuştan şapka çıkarmak oluyor. ÜLKE KARAKTERİNİN DIŞINA ÇIKALIM... İspanya bunu becerdi... Ülkesinin Akdeniz karakterini terk etmeyi başaran bir İspanya var artık maç boyunca. Öncesinde eğleniyorlar, sonrasında coşuyorlar ama sadece maç oynanırken bir İskandinav soğukluğu ile oynayıp bir Rus sabrı gösterebiliyorlar. Ateşlenmiyorlar... Çıldırmıyorlar... Bunda biraz da hiç yenik oynamamalarının rolü var derken kastettiğim de buydu. Belki biraz geride oynayıp buna çözüm üretemedikleri takdirde, bir ambalaj olduğuna, ülkenin gerçek karakterini yansıtmadığına inandığım İspanya'nın oyun karakterinin, ülkenin genel heyecanlı ve kontrol edilemez karakterine dönüşeceğini ve kontrolün bize geçeceğini ummaktan başka çarem olmadığını düşünüyorum. Bizim bir İsveçli gibi duygusallığın uzağında ve tabeladan etkilenmeden ve de puan cetvelini tamamen unutarak oynamamızı bekliyorum. Onların da tipik Latin duygusallığı içinde, "anam maç gidiyo galiba, karizma çiziliyo mu yoksa?" telaşına girmelerini bekliyorum. Kuştan şapka çıkmasını bekliyorum yani... >> S-ÖZ İşi doğru yapana yönetici denir. Ama doğru işi yapana ise lider denir...Warren G.Bennis >> POST-İT Bosna bir önceki gurubun lideri olmuşken 3-4 maç kaybetti ve yok oldu. Onlar "pazarlama" maçlarını seviyorlar. Türkiye onlar için öyle bir maçtır, Belçika ve İspanya'da. Ama Estonya onları yenebilir mesela... Ben onlardan korkmuyorum... Bizim maçımız Belçika'dır ikincilik için... >> İhtimaller gani Semih çıkar mıydı?.. İhtimal iki. Kim girerdi? İki isim bulursanız ihtimal sekiz. Sonra hangi dakikada çıkmaydı? En az 30 ihtimal 30x8 yani. Sonra Semih'in yerine en az 5 isim bulursunuz. Oldu 30x8x5... Değişiklik için başka isimler de bulun ve yayın... Çarpın ihtimallerle. Bunlara kadroya çağırılması için önerilerinizi ekleyin. Oldu mu size "on yüz milyon bin baloncuk..." Berabere veya önde girersek yine 60'a, Sercan Yıldırım gibi hiç tanımadıkları bir fareyi koyup maçı koparmak, kuştan şapka çıkarmak değil midir?..