1954 Fellini'nin büyük filmi "La Strada" için iki ünlü sanatçı palyaço olmayı kabul ediyor, Fangio ise ikinci kez Dünya Ralli Şampiyonası'nı kazanıyordu. Jonas Salk ise çocuk felci aşısını o yıl buldu. Pasifik ilk hidrojen bombası ile tanışırken, Fransız sömürgesi Cezayir bağımsızlık savaşını resmen başlatıyordu. Amerika Birleşik Devletleri Guatemala'yı resmen bombalamaya başlıyor ve kuzeyde oluşturulan bir ordu halk katliamına başlıyordu. Aynı sıralarda 11 Avrupa ve üç Amerika ülkesi ile Türkiye ve Güney Kore'nin de katıldığı Dünya Kupası'nın açılış seromonisi yapılıyordu. Bütün bu evrensel olaylardan daha çok konuşulan Brezilya'nın yakası yeşil olan sarı formasını ilk kez giymesiydi. Uğur denemesi birinci maddesiydi dünyanın... 1958 Amerika Birleşik Devletleri uzaya ilk uydusunu henüz göndermişti. Orada Ruslar'ın sputnikiyle selamlaşınca çok şaşırmışlardı ve bitmek bilmeyen uzayı fethetme yarışı o yıl başlıyordu. Lübnan iç savaşla kahroluyor, Cezayir yanıyor, Fransa kahroluyor, Küba'da Fidel Castro'nun General Batista'ya karşı genel grevi başarısızlıkla sona erdiriliyordu. Venezüella'da Perez Jimenez diktatörlülüğü devriliyor, Richard Nixon Güney Amerika gezisinde taş yağmuruna tutuluyordu. Macaristan'da ayaklanan İmre Nagy kurşuna diziliyordu. Prens Charles geleceğin veliahtı olarak o yıl ilan ediliyordu. Barbie bebekleri oyuncakların kraliçesi seçildi ve Joao Havalange tahtına oturdu. Ama dünya hepsini bir yana bırakmış, 17 yaşındaki yıldızı Pele'yi konuşuyordu... 1962 Dünya o yıl beklenen "kıyamet kopacak" dedikodusuyla sallanıyordu. Uluslararası Af Örgütü resmen kurulurken, Cezayir bağımsızlığını ilan ediyordu. İsrail'de Nazi suçlusu Adolf Eichmann idam ediliyor, Papa Juan kiliseyi yoksullara vermek istediği için "çıldırmış" damgasını yiyordu. Bilgisayarlar için ilk kez disket üretildi ve kullanıldı o yıl. Lazer ile ilk ameliyat da o yıl yapıldı. Ve Marilyn Monroe o yıl intihar etti... Haiti Birleşmiş Milletler'deki oy hakkını satışa çıkardı. Henry Miller'in "Yengeç Dönencesi" romanı ilk defa sansürsüz yayınlandı. Memphis'de Elvis Presley satan 300 milyon plağın ardından artık sahneye çıkmayacağını deklare etti ve Decca adlı plak şirketi Beatles Grubu'nun ilk plak denemesini reddederek rafa kaldırdı ve hala daha kafasını duvarlara vuruyor. Ama dünya, 36 yaşındaki Di Stefano'nun sakatlığı nedeniyle Dünya Kupası'nda oynayıp oynamayacağına kafayı takmıştı... 1966 Endonezya kana bulanmıştı ve yarım milyonun üstünde insan ölmüştü. Suharto diktatörlüğü başlamıştı. Gine ve Arjantin cumhurbaşkanları kanlı ihtilallerle devrildi o yıl. Dünya ise "muz Cumhuriyeti" tanımlamasıyla tanıştı. Hindistan tarihinde ilk kez bir kadın; İndra Ghandi iktidara geldi. Amerika Hanoi'yi resmen bombaladı ve Gabriel Garcia Marquez "yüzyıllık yalnızlık" adlı kitabını piyasaya sürdü. Che Guevara Bolivya'nın dağlık yerlerinde sıska atı Rocinante ile kaçmaya başlıyor, Mao Çin'de kültür devrimini resmen ilan ediyordu. Londra'da Harold Wilson ezici üstünlükle kazandığı seçimleri, purosunu öne çıkararak kutluyor, Carnaby Street modanın yeni merkezi olarak ilan ediliyordu. Sekizinci Dünya Kupası'nın açılışı Beatles'ın müziğiyle yapılırken, dünya bir aylığına her şeyi unutuveriyordu... 1970 Kukla sinemasının ustası Jiri Trinka ile yüz yıllık yaşamının noktalayan Bertrand Russell o yıl ayrıldı dünyadan. Somoza'nın bir tabur askerinin karşısına tek başına çıkan yirmi yaşındaki şair Rugama, o yıl linç edildi bir ordu tarafından. Gitarist Jimi Hendrix ile dünyada tek zenci gırtlağına sahip olan beyaz Janis Joplin o yıl "over dose" nedeniyle ölüyordu. Fırtına ve yağış Pakistan'da, deprem Peru'da on binlerce insanın ölümüne sebep oldu. Washington'da Vietnam karşıtı gösteriler başlamıştı. Allende Şili'de başkanlığa yürüyor, Papa'nın adamları Vatikan tarihinin ilk grevini başlatıyordu. Avrupa'dan 9, Latin Amerika'dan 5 ülkeye katılan Fas ve İsrail'in katılımıyla kupa başlıyordu. Ancak dünyayı unutanların konuştuğu tek şey, ilk kez sarı ve kırmızı kart uygulamasının nasıl başlayacağı olmuştu ve açılış maçında gösterilen ilk sarı kartı sahada ve televizyon başında izleyen kimse anlayamamıştı. Herkes yine topun peşine takılmıştı... Futbol defilesi devam ediyor Kupaların 32 takımından 16'ya oradan da son 8'e süren yolculuk şimdi geldi yarı finalde kilitlendi. Benim baştan beri tahminim Arjantin, Almanya, Brezilya ve Fransa'dan ikisinin finali oynayacağı ve kupanın Avrupa'da kalacağı şeklindeydi. Ancak ikisi birbirine çeyrek finalde düşüverince, İtalya'nın diş ağrısı gibi vazgeçilemez ve kolay kurtulunamaz futbolu sön dörde kadar kalmış oldu. Öte yandan protez ayağıyla şut atmaya çalışan bir sakata benzeyen İngiliz oyun modelinin tek dayanağı "imajların prensi" David efendiye ve onun hünerli ayağına kalmış kısır futbolu ile Portekiz'in sirkeleşmeye başlamış anlayışı karşı karşıya geldi de birinden kurtulduk. Ama öteki devam ediyor... Fransızlar'ın Şanzelize'de promönad yaparken, birbirinden çok mağaza vitrinine bakan aşıklar gibi uyumsuz topu ile disiplini asla yakıştıramadığımız Brezilya'nın, sambayı asker gibi kaz adımlarıyla yapması da birbirini yedi. İki ayağım elimde kaldı. İki de beklenmedik geldi kucağıma... Ama ben hala kupanın Avrupa'da kalacağına inanıyorum... POST-İT Şu sözün güzelliğine bağlanmışım bir kere. Üstelik binlerce yıl oldu belki de KUTADGU BİLİG tarafından kelama dönüştürüleli.. "Ne yumruktan, ne de kırbaçtan iz kalır... İnsan ölür, arkasında ettiği söz kalır..." Bombalar!.. Maçları yayınladığımız Kanal 1 televizyonunda müthiş genç, muhteşem hevesli, olağanüstü iyi niyetli ve amatörlüğün saflığını profesyonelliğin deformasyonuyla asla değiştirmemiş bir ekiple çalışıyorum. Ekranlara aksetmeyen bir kaç küçük anekdotumu aktarmak istiyorum... Bir konuk... "Bu oyuncu defansif özelliklerini çok iyi kullanıyor ama hücumsif özellikleri yetersiz..." Bir stajyer... " - Hocam, faltas Cometidas 2 sarı olmuş. Bir sonraki maç oynayamaz." " - Evladım faltas Cometidas maruz kalınan sarı kart demektir İspanyolca..." Bir asistan... " - Ümit abi, bu Rooney var ya, kesin laz. Tipine iyi bak abi..." Bir bayan eleman... " - Ümit Bey, şu Totti'nin nesini beğeniyormuş İtalyan kızları anlamıyorum. Şunun haline bakın, mağara adamı gibi..." Görüntüde Gattuso'nun yediği tekme sonrasındaki kıvranışı var oysa ki... S-ÖZ "Kimsenin yüzüne karşı söyleyemediğini arkasından da söyleme ve bil ki; arkadan konuşmak korkaklığın en iğrenç şeklidir..." (Prof. Ali Fuat Başgil) Kupa sürerken bile transfer bitmedi. Eleneni getirdik, oynayanı aldık, yola devam edeni ise sezon açılışına geç gelecek diye eleştirdik. Ne ülkeymişiz biz meğer...