Ben bu yazıyı oluşturduğum sıralarda Federasyon hâlâ daha net bir tavır koymamıştı ortaya. Yani belki şu sıralar siz okuduğunuzda ben "demode ve inaktüel" olmuş olabilirim. Bu da; biz, "zaman bazlı" yazı yazanların kaderidir. Yangını üfleyerek söndürmek çabası var mıdır; çözemiYORUM ama, ülkenin ödeyeceği bedelin çok ağır olacağını adım gibi biliYORUM..
Her zamanki gibi farklı bir açıdan bakmak istiYORUM. Çünkü herkesin baktığı açıdan veya sizi, saygısızca bir açıdan bakmaya güdümleyen yorumlardan kaçınacak kadar sayıYORUM sizi.
Sorularımdan mütevellit korkularım var o nedenle... O nedenle bugün sadece soruYORUM...
Madem UEFA güvenini belirtecekti "niye bizi oraya çağırdı?.."
O çağırmadıysa niye gittik "bize güveniyor musunuz?" diye sormaya.
Belge verilecek mi?..
Verilirse "eyyam kaygısı" ağır basar mı?... Basmaz ise refleksleriniz hantallığından sıyrılacak mı?..
Belge verilmeyecek ise "üflemeye devam" mı?.
Sistemi bir şekilde korumak gerektiğini anlıYORUM ama bunun bedelinin birkaç ay sonra tüm Türkiye'nin ödeyeceği çok ağır bir bedel olmasından korkuYORUM..
Şimdi sistemi devam ettirmek çabasının, ileride bütün ülkenin birkaç yıldan fazla tüm Avrupa macerasından mahrum kalmasından endişe duyuYORUM ve onarılamaz bir maddiyat ve prestij kaybından çekiniYORUM..
Kendi kendimize ve sıralamanın hiçbir şey ifade etmediği bir lig oynayacak olmamızdan endişeleniYORUM..
"BABA" filminden bir sahnedir ve içlerindeki bir haini ortaya çıkarmak üzeredirler. Don Corleone karakterini canlandıran Marlon Brando yılların tecrübesiyle şöyle der:
"Kim gelip de toplantı istiyorlar diye sana haber getirirse, bil ki hain odur."
Ben de şimdi Nyon'da kapalı kapıların ardında neler konuşulduğunu hiç merak etmiyorum çünkü adım gibi biliyorum neler konuşulduğunu.
Benim merak ettiğim şu:
"Onlar mı toplantıya çağırdı, biz mi görüşmek istedik..."
Bunu öğrenen önümüzdeki bir sezonda ve ondan sonraki sezonlarda neler olacağını çözebilir.
Onlar mı çağırdı, yoksa biz mi gittik, merak ediYORUM...
Peşinde koşmamız gereken gerçeğin bu olduğunu biliYORUM...
BAŞIMIZ SAĞOLSUN
Vatan için yan yana yatıyorlar...
Nitelik... Nicelik...
Para çok şeydir de, her şey midir acaba?
En önde olmak uğruna insanlıktan çıkanların, insanlıktan çıkarmaya çalıştığı taraftar denilen kitlelerin genleriyle oynayarak ülkeye yaptıkları kötülükleri artık görmemiz gerekmiyor mu?..
Başarmak; sadece en önde olmak ve en çok kazanan olmak ya da en kalabalık olmakla doğru orantılı mıdır?..
Kupasını geri göndermek "yeter ki onursuz olmasın aşk" demek ise, kupanın üstüne yatmak aşkın onursuzuna bile rıza göstermek midir?..
"Temiz oyun oynayalım" yerine "kazanacağım oyunu oynayalım" nasıl bir kötülüktür bu ülkenin takımını en çok seven taraftarına...
Etkin pişmanlık...
Hafiften "kalleşlik" kokuyor. Hatta "ispiyonlamak" gibi bir ayıp içeriyor. Ama düğümlerden oluşan yumağı en kolay çözmenin yolu da bu olsa gerek.
Kendini kurtarmak için başkasının yanmasına yol açmak.
Hatta "iftira" bile barındırıyor olabilir içinde...
Bende bu kanıyı uyandıran neden, bu yasanın ne gibi avantajlar getireceğini en iyi bilen isim olan Şekip Mosturoğlu'na atfedilen ve dedikodu olduğunu umduğum bir haber oldu. Acaba hukuk bilgisine sığınarak erken davranmış olabilir mi?.
Ya da yalanlandığı gibi yalan mıdır?..
Şekip Bey bu iddiaları reddediyor ama medyanın ağzı da torba değil ki?..
Eğer "etkin pişmanlık" yasasından yararlanarak en erken "yırtan" isimlerden biri olursa, o zaman Aziz Yıldırım daha "delikanlıca" davranmış demek olmuyor mu bu?.
Hani "racon" diye bir kavram var ve bu kavram "etkin pişmanlık yasasından yararlanmak için itiraf etmek" denilen şeyi reddeder ya...
Onu demek istiYORUM..
POST-İT
Bugün Facebook dostlarımdan derledim bunları... Okuyun ve aydınlanın...
Futbol saha içinde olduğu kadar saha dışında da hatalar oyunudur...
(Tekin Giovanni)
Alma futbolun masumiyetini çıkar aheste aheste...
(Mehmet Can Kurt)
Bu da Yasemin SRC'den geldi:
Spor yalnız beden kabiliyetinin bir üstünlüğü sayılmaz. İDRAK ve AHLAK da bu işe yardım eder. Zekâ ve kavrayışı kısa olan kuvvetliler, zekâ kavrayışı yerinde olan daha az kuvvetlilerle başa çıkamazlar. Ben sporcunun zeki çevik aynı zamanda ahlâklısını severim... (M.K.Atatürk)
S-ÖZ
Güven, gittiği anda bir daha aynı yere gelmez.
Bir bumerang değildir. Sadece gider.
(Pelin Hepşen)
Neden insan yöneten insanların doğru bir karar verebilmek için daha önce tüm yanlış kararları vermiş olması gerekir?..