Yükseğe çıkanın yaması görünür...

A -
A +
Sert şutlara "füze" deriz. Rakibi "ezmek" üzerine kuruludur oyunumuz. Kaleyi "bombardımana" tutmak, savunmanın içinde "canlı bomba" gibi bir oyuncunuz olmasıdır eleştirilen. Hücumlar püskürtülür, hocalar stratejiler geliştirir, ani hücumlar "imha planı" üzerine kuruludur. Savaşın bütün metaforları kullanılır bir 90 dakika içinde. "Hatları aşarken" veya barikatlar kurarken rantı ve kentin sevgisini kaybetmek üzere olan yönetici niye saldırganlaşmasın veya tek toplumsal varlık nedeni takımı olan bir gurup taraftar nasıl olup da uslu uslu maç izlesin ki... Tam hali şöyle... "Yükseğe çıkanın kıçındaki yama daha çok fark edilir..." Alttan başlayalım... Adanademirspor ile Altınordu oynuyor. Sevgisi kebap kadar sıcak taraftarı istim üstünde ve takımın oynatamadığı önemli hocaları var. Maç 1-1 oluyor. Olabilir. Ancak bir yıl önce Konya'da üzerine biber gazı sıkılan ve bunun acısını hiç unutmayan Demirsporlular, iç sahadaki terörden de muzdarip. Sıcacık bölgenin hemen yanında Mersin İdmanyurdu ile Tarsus İdmanyurdu 6 puandan fazlasını ifade eden bir maç için kapışıyor. Stadın koltukları perişan... Stat Gazze'ye dönüveriyor... Biraz yukarı çıkalım... Bank Asya'nın Karşıyaka'sı taraftarının aşık olduğu renkler aday adaylığından adaylığa çoktan geçti. Ama stadında ve deplasmana giden taraftarında öfke ve tepki son safhada. Kazansalar bile hır-gür eksik değil oralarda. Göztepe kendi kurdunu kendi içinden üretiyor ezelden beridir zaten... Biraz daha yukarı çıkalım... Süper Lig biraz daha görgülü ama soyunma odalarına inen başkanlara ceza, gerilimleri sallamalarla geçiştiren ve bulundukları yöre halkının dikkatini başka yerlere çekme telaşı gırla gidiyor. Bunlar vaka-i adiyeden oldu çoktan. Ama düşme bölgesindeki çırpınışlar ve oraya aranan üçüncü adayın kapışması ortalığı daha çok gereceğe benzer. Üstelik kriz nedeniyle biraz bunalmış olan kitlenin, hiç olmazsa sahada kazanmak, yani -ona göre- savaştan muzaffer olarak çıkmak beklentisi daha da yukarı çıkacak... Beyler, herkes "haksız kazanç" için bir yerlerini yırtmaya hazır. Rakiplerinin hep haksız kazanç elde ettiğini düşünen gözü dönmüş taraftar kitleleri niye "hakkına" razı olsun, ortalığı bir savaş alanına çevirmek varken... Bizi bekleyen "şeyden" korkuyorum... >> Takımın kurdu olan taraftar Takımına aşırı sevgisi bir buçuk saatlik süre içinde sosyal patlamaya dönüşen taraftar grubunun kimi zaman hayatın acılarını unutmak, kimi zaman da kendini unutmak için kendini "uyuşturup" maça gitmesi sonucunda efendice beklentilerimizin olması ne kadar saçma değil mi?.. Takımı iyi oynuyor. Rakip ise aslanlar gibi oynuyor. Seyircisi ise kendi kalecisini dağıtıyor. Beşiktaş'ın içindeki musibet mesela. En adam gibi adam olan ve yarıştığı rakibine en büyük kayıpları yaşatmış olan Abdullah Avcı'nın adamlığına da dil uzatabiliyor. Kendinde değil ki... Aşırı sevgiden öldürüyor sevgilisini!.. Kadıköy'de daha ikinci dakikada protesto başlamadı mı?.. Maç sekiz-on dakika yenik gitse o seyirci olmayacak mıydı felaketin tüccarı?.. Kendini takımın sahibi sanan taraftarın oynanan "şeyden" zevk alması elden gitti de, takımı yense bile maçtan acılar içinde çıkıp evine gider hale geldi. "O gün ben oradaydım" veya "o maçı ben statta seyrettim" gibi biriktirmelerden çıkmış, kendi oyuncusunu oyun içinde dağıtacak hale gelmiş salyalı kitlelerden söz ediyorum. Verdiği 30-40 lira veya bir yıllığına ödediği 3-4 bin lira karşılığında kendini takımın efendisi sanan, oyuncu gönderip oyuncu satın alan, rakibini her türlü ahlaksızlığa müsait ve her türlü haksızlığında kendi takımına yapıldığına inanan gözü dönmüş nefret kusucularından söz ediyorum... Maçı bir bayraklı ritüel haline getirip, ayinsel davranışlarla kendinden geçen ve her hafta savaş kazanıp savaş kaybeden beyinleri kese kağıdı kadar değersiz olanlardan söz ediyorum... Şimdi... Kim ki bana kızar, odur kastettiğim "ucube..." >> S-ÖZ "Muzaffer olduğu zaman kendini de yenebilen iki kere zafer kazanmış demektir..." Syrius Publius >> Bana seni "gerek" seni... Bana seni "gerek" seni... Galatasaray ve Beşiktaş, iki deneyimli Türk hoca ile "ne gerekiyorsa onu oynayan" takım haline dönüştü. Üstelik, "ne gerekiyorsa onu o kadar oynayan" takımlar haline dönüştüler... Fenerbahçe, "ne zaman gerekiyorsa o zaman oynayan" bir takım durumuna dönüştü. Ayrıca "ne zaman" gerektiğine hocaları değil, yöneticileri karar veriyor... Hocaları "gereksinmenin ne zaman ve nerelerde olacağını" reddeden bir futbol görgüsünden geliyor. Sivasspor "gerekse de gerekmese de hep aynısını oynayan" bir takım... Biraz "es" geçtiler kırıp döküp kazandığı maçları ve şimdi artık görmeye başlarlar ve o zaman onların "farklı oynamaları gerekecek" derim ama böyle bir öğretileri ve hazırlıkları olup olmadığını da bilemem... Trabzonspor ise "gerekeni" gerektiği anlarda değil de genelde "gereksiz zamanlarda" yapmanın sıkıntısına rağmen en tepede. Bu kadar "gerek" lafından çıkan sonuç: Dört Türk, Türk olmanın avantajıyla zirveye aday... Bunlardan Avrupa'sı olan ve Kupası olan biraz geride kalacak dersek, bu iş sonunda Beşiktaş ve Trabzonspor'a dönecek gibi... "Gereksiz" bir şampiyonluk bilançosu benimki... >> Bayer'in turuna devam Perşembe ve cuma Kayseri'deyim... Sayın Başkan Özhaseki ile stadı bir daha dolaşacağım. Kayseri Arena Stadı'nın içinde Kayserilinin sevgilisi Özhaseki Başkan ile dertleşeceğiz. Androloji Derneğinin TIR'ı ise uzman ekibiyle sağlık kontrollerini Hilton'un arkasına düşen büyük meydanda tam 4 gün boyunca sürdürecek... Türkiye Gazetesi ve Haydi Maça ve tabii ki çağımızın vebası olan orta yaş grubu erkeğinin strese bağlı bozukluklarını görüşelim. Le Vitra'yı anlatayım size... Gelin bir çay içelim... >> Bülent Korkmaz geldi ve tam 4 yıl aradan sonra bir Avrupa Kupası maçı öncesi ve sonrasında hep kayıp yapan Galatasaray ilk defa kazandı...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.