Ubeydullah Serahsî hazretleri hadis hafızı, yani yüz binden fazla hadis-i şerifi ravileriyle birlikte ezbere bilen âlimlerdendir. İran'da Serahs'ta doğdu. İlk tahsilinden sonra Nîşâbur'a giderek orada hadis âlimlerinden ders alarak tahsilini tamamladı ve Fârâb'da yerleşerek burada hadis dersleri verdi. 241 (m. 855)'de vefat etti. Şöyle nakletmiştir:
Her mü'minin Peygamber efendimizi (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem) canından daha çok sevmesi lazımdır. Bu hususta cenâb-ı Hak, Tevbe sûresi 24. âyetinde meâlen buyuruyor ki: "Ey Habîbim, o hicreti terk edenlere de ki; (Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, zevceleriniz, soylarınız, kazandığınız mallar, geçersiz olmasından korktuğunuz bir ticaret, hoşunuza giden meskenler, size Allah ve Resûlünden ve O'nun yolunda cihaddan daha sevgili ise, artık Allahın emri [azabı] gelinceye kadar bekleyin. Allah, fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.)" Allahü teâlânın bu kadar tehdit etmesi, Peygamber efendimizi sevmenin lazım olduğunu, farz olmasında kesinliği, kıymetinin büyüklüğünü gösterir.
Enes bin Mâlik'ten (radıyallahü anh) rivayetle, hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: "Hiçbiriniz, ben ona, evlâdından da, pederinden de ve bütün halktan daha sevgili olmadıkça iman etmiş olmaz."
Ebû Hüreyre'den (radıyallahü anh) rivayetle bildirilen hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: "Üç şey vardır ki, bunlar kimde bulunursa o kimse imanın tadını bulur. Birincisi; bir kimseye Allah ve Resûlü, başkalarından daha sevgili olmak, ikincisi; bir kimse, sevdiğini Allah için sevmek. Üçüncüsü; bir kimseyi Allah küfürden kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmekten, ateşe atılmaktan tiksindiği gibi tiksinmek."
Abde binti Hâlid bin Ma'dan (radıyallahü anhâ) anlattı: "Babam Hâlid, yatağına girmeden önce, Peygamber efendimizin, Ensâr ve Muhacirinden olan Eshâbının sevgi ve hasretini anlatır, onların isimlerini söylerdi. Derdi ki: 'Onlar benim aslım ve neslimdir. Onlara muhabbetim ve onlara kavuşma iştiyakım çoğaldı. Yâ Rabbi, ben onlara kavuşmak istiyorum.' Bu sözleri uyuyuncaya kadar tekrar ederdi."