Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan (terörü bitirmekte kararlıyız) dedi. Bitirin efendim. Bu işi yapın. Milletimize terörü bitirdik deyin. Zira hiçbir devlet terörle iç içe çeyrek asır yaşayamaz. Türkiye'de artık sabır, tahammül, müsamaha falan kalmadı. Amerika'dan, Avrupa'dan, Arap'tan Acem'den medet ummayın. PKK onlara zarar vermiyor ki... Türkiye'ye ve Türk'e karşı kurulmuş ve eyleme geçmiş bir örgüt. Kendi işimizi kendimiz yapabiliriz. Evelallah... Kerkük'e gelince... Başbakanımız, Karabağ'da yapılan "oldu da bitti maşallah" maskaralığının Kerkük'te tekrarlanmasına izin vermeyeceğimizi, sağır sultanın duyup anlayacağı kuvvette vurguladı. Türk devletinin başbakanının muhatabı görevini kim üstlendi dersiniz? Amerika'nın Afgan asıllı Bağdad Büyükelçisi Zalmay Halilzad... Zira Washington, daha üst düzeyden bir cevap verdirerek Türkiye'yi gücendirmekten çekindi. Halilzad ne dedi? Yanında sus pus duran Irak Cumhurbaşkanı Talabani'ye konuşma hakkı vermeyerek, Kerkük'ün Irak'ın iç işi olduğunu, komşu devletlere söz düşmediğini söyledi. Stratejik müttefikimiz, ne çare ki, dünya devleti olmanın verdiği pervasızlıkla, böylesi opera komik sahneler düzenleyebiliyor. Bir Amerikalıyı, Iraklı gibi, Irak adına konuşturuyor. Tayyip Erdoğan, bu haddini aşan büyükelçiye de gereken cevabı verdi. Başbakan'ın, Saddam'ın idamındaki münasebetsizlik ve "üst geçit" konusunun çok abartıldığı hususundaki sözlerine de katılıyoruz. Tezkereyi reddetmese idik, bugün ne Kürdistan otonomisi, ne Kerkük meselesi olacaktı. Nitekim reddin ertesi günü hem Barzani, hem Talabani ayrı ayrı, işte şimdi Kürdistan kuruldu! dediler. Amerika da bu fikirde. Irak'ın bugünkü duruma düşmesinin baş sorumlusu Türkiye'yi görüyor. Kürtlerin verdiği desteğe şükranını da lafzan ve fiilen tekrarlamayı ihmal etmiyor. Dış politika hiç hata kaldırmaz. Meydan muharebelerinde kazanıp yenilmeye göre ülkeler alınıp verildiği gibi, dış politikada başarı ve başarısızlık da aynı sonuçları verir. İnanmayanlar, tarih kitabı okusunlar...