HAMAS mensuplarının özel mahiyette AK Parti tarafından Ankara'ya daveti ve Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah Gül'le konuşmaları, dünyanın ilgisini çekti. Gerçek bir sürpriz, beklenmeyen bir politik gelişme idi. Birleşik Amerika'da Yahudiler ve İsrail devlet adamları, Türkiye Başbakanı'nın emriyle HAMAS'ın Ankara'ya davetine epey ağır tepki verdiler. Bu tepki çok da yerinde değil. HAMAS, Filistin'de seçim kazandı. ABD ve İsrail ile AB, HAMAS'ın siyasi parti olarak seçimlere girmesine itiraz etmediler. Gerçi el-Fetih'i geride bırakıp kazanacağına ihtimal vermediler ama, sandıktan daima beklenen çıkmaz. Hitler de 1932'de seçimle iktidara geldi kabîlinden örneklerle sonuca rıza göstermemek, en azından münakaşa konusudur. Ama kazanan partinin icraatını beklemek, terörden koptuğunu ve diplomatik düzene girdiğini görmek istemek, makbuldür. AK Parti, bu kabul edilebilirliğe yardımcı olmak istemiş. Davetin yapılacağı ABD ve İsrail'e önceden bildirildi deniyor. Böyle değilse, diplomatik gaf yapıldığı iddiası geçerlilik kazanır. Kaldı ki Ankara'da HAMAS'çılara İsrail'i tanıyın, terör ve intihar eylemi yapmayın, demokratik kurallara uyun denildi. HAMAS mensuplarının önce Tahran'ı ziyaret gibi gerginliği çok artıracak teşebbüsleri önlendi. "Filistin'e bu ilgi ne, sınırdaş bile değiliz!" itirazına gelince: Birinci Cihan Savaşı'nda 3 Türk İmparatorluk ordusu (son komutanı Mustafa Kemal Paşa olan Yıldırım Orduları Grubu) ile savunduğumuz Filistin'de akıttığımız kanı elbette unutmadık. 1970'li yıllarda Filistin'den kaynaklanan Marksist ve Türk düşmanı çetelerin ülkemizde akıttığı kanı da biliyoruz. İki düzine Arap devleti varken Filistin sorununa bizim girmemiz münakaşa konusudur. Fakat AK Parti, İsrail'le Filistinlileri iki tarafa eşit davranarak barışa götürmek, tam bağımsız bir Filistin devleti oluşturmak gibi imkansızı zorlayan, uzun vâdeli bir misyona tâlib oldu. Her hâl-ü kârda HAMAS krizini, zarar görmeden atlatmamız gerekiyor.