Irak'ta Sünnî-Şii savaşının başlaması, dünya barışı için en vahîm, en menfur gelişmedir. Humeynî öğretisi ile Bin Lâdin öğretisi yekdiğerine harb ilân ederlerse, iki taraf da mahv olur. Gezegenimiz, Birleşik Amerika'nın kontrolüne geçer. Acaba hedef bu mu? Bağdad'ın 100 km kadar kuzeyinde Dicle üzerinde çok tarihî bir belde olan Sâmerrâ kentindeki türbeyi, son defâ hâkan-halîfemiz Sultan Abdülhamid'in irâdesiyle Bağdad (Orta Irak) eyalet valimiz, 1905 yılında bugünkü şekliyle inşa etmişti. Altın kaplı bakır kubbesi ihtişam saçıyordu. Bu muhteşem kubbe şimdi bomba yedi, türbe cascavlak kaldı. Kubbenin altında 10. ve oğlu 11. İmam efendilerimiz yatar. 12. İmam'ın kaybolduğu mağara da kubbenin altındadır. Burası, Şiilerce daha çok ziyaret edilirse de, Sünniler için de çok kutsal bir mekândır. Yatanlar, Peygamberimizin torunlarıdır. Şimdiden 200'e yakın insanın ölümü ve 100'e yakın caminin tahribi ile neticelenen bu bombalamanın faili el-Kaide'nin Irak fraksiyonu gösteriliyor. Vehhâbilerin türbe ve mezar düşmanlıkları malûm. Ama gene de Sünnî bir örgütün din yolunda böylesine bir işe girişmesi su götürür. El Kaide, Suudî Arabistan'da monarşi rejimini yıkmak istiyor ama, orada hedef ülkeyi ve dünya petrol rezervinin en büyük yataklarını ele geçirmek, ABD ve bütün Batı ile daha iyi savaşabilmektir. Birleşik Amerika'nın da, son Irak savaşında, en kutsal Müslüman makamlarını esirgemediği unutulamaz. Bir Sünnî-Şii savaşından Amerika ile İsrail'in mi, Batı ile cihanşümul savaşa girişen terör örgütlerinin mi, İran'ın mı, Irak'ta Şii-Arap Sünnî-Arap harbinden çok şey sağlayabilecek Kürtlerin mi faydalanacağını inceden ve derinden düşünmek gerekiyor. Bağdad şehrini Sünnî egemenliğinden koparmak gayesi de pas geçilemez. İran-Irak savaşı, bir mezhep harbine dönüşmemişti. Sadece iki devletin karşılaştığı savaşta, 8 yıl boyunca, mezhep ve kavim kavramları üste çıkmamıştı. Şimdi Irak birliği, kalbinden vurulmuştur. Bugünkü durum, daha vahîm gelişmelere yol açacak bir tablo oluşturuyor.