ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Nicholas Burns'ün İran'ı şiddetle itham etmesinin akabinde, İran'ın yeni Dışişleri Bakanı -eski Ankara Büyükelçisi- Muttaki, Türkiye'ye geldi. Eski ve yeni başlıca devlet ve politika adamlarımızla görüştü. Bu arada Süleyman Demirel'den -tutacağı epey şüpheli- derinlemesine öğütler aldı. Tehdit eder karakterde bir rejimin, iktidarın ve kişinin, başı sıkışınca ağzından bal damlatması ilgi çekiyor. Suriye'nin Türkiye'ye yaltaklanması komiktir. Ama İran benzer temayül sergiliyorsa, doğru teşhis, tehlikeli olduğudur. Geçen hafta Washington, Burns vasıtasıyla resmen, İran'ı nükleer kapasitesini genişletmekte direnmek, dünyanın en aktif terör sponsoru olmak, kavgacı tavrından vazgeçmemekle itham etti. Küba, Venezuela ve Suriye'den başka yeryüzünde İran'a arka çıkan devlet kalmadığı öne sürüldü. İran'ın atom bombası yapmayı hedeflediğini, Tahran da pek yalanlamıyor. İsrail'de, Hindistan'da, İngiltere'de var da bizde niçin olmasın, bizim de kendimizi savunmak hakkımızdır diyor. İsrail'i haritadan sileceğini söylüyor. Nükleer silâhlarıyla, Türkiye'nin Kafkasya ve Türkistan'la ilgilenmesini önleyeceğini düşünüyor. Nükleer korku salarak sınırlarına daha iyi sahip çıkacağına inanıyor. Hâsılı Şâh İsmail'in rolüne soyunuyor ama, Şâh İsmail'in kurduğu bir Türkmen Devleti idi. Washington, askerî müdahalenin son çare olduğunu bildiriyor. Ancak diplomatik baskı ile sonuç alamayacağını herhalde biliyor. Zaten Irak gibi bütün İran'ı işgali planlamadığı açıktır. Ama Irak gibi İran'ı da parçalara ayırmayı tasarladığı muhakkaktır. İran'a gelince, Amerika ile anlaşmak için zerre kadar niyet göstermiyor. Türkiye'ye bakışı ise, Orta Doğu'da büyük rakibi ve emperyalistlerin iş birlikçisi olduğumuz şeklindedir. Suriye'den sonra İran'ı da planladığı şekilde çözümlemek, Birleşik Amerika'nın millî politikasıdır. Bush'un şahsî teşebbüsü falan olmadığını kavrayamayanlar, zarar göreceklerdir.