Sayın Başbakan'ın söylevleri, söylemleri, demeçleri, seçim kampanyasını andırmaya başladı. Milletvekillerini, il başkanlarını toplayıp, vantandaşa neyi nasıl söylemeleri gerektiğini bildirmesi, artık gözden kaçmıyor. Çok da beğenmediği medya (basın ve TV) ile âdetâ iç içe yaşıyor. Çankaya'da devr-ü teslim töreninden sonra, yasal en yakın pazar gününün seçim günü tesbit ve ilân edileceğini sezmek için, derin (pardon: yani tecrübeli) gazeteci-yorumcu olmaya ihtiyaç yok. Açıkça görülüyor. Çok kötü sürprizlere müsait saçma sapan bir seçim kanunu ile 2007 genel seçimleri yapılacak. Ama -hayretlere sezâdır- hiçbir parti itiraz etmedi. En demokratik baraj olan yüzde 1'i geçebilmesi şüpheli partiler bile yüzde 10'a (hayır) demediler. Şu halde ne imiş? Yüce milletimiz, hatalarını tekrarlamaktan -çekinmiyormuş ne demek- âdetâ zevk alıyormuş. Tabii başımız -mazallah- belâya girinceye kadar... Sonra apar topar toparlanıp çareler aramaya girişiyoruz. Ama gerçek çare, zamanında yapılabilendir. AK Parti, pek büyük çapta bir olay vuku bulmadığı takdirde, hemen hemen kesinlikle birinci parti olacağına göre yüzde 10'a elbette eyvallah diyecektir. (Yüzde 20'ye var mısınız?) derse şaşmamak gerekir. CHP'nin 2. sırayı koruyacağını tahmin ediyorum. DYP ile MHP, şu çok kaba yüzde 10 barajını göğüslemek için çalışacaklar. İkisi birden Meclis'e girerse, AK Parti milletvekili sayısı 275'ten aşağıya düşebilir. Alın size bir koalisyon. DYP ve MHP, belli oy sahibi küçük partilerden biri ile seçim ittifakı yapabilirlerse, Yüce Meclis'e girmeleri kesinleşir. Bu istidat, bir dereceye kadar belki Doğru Yol'da tecelli edebilir. Milliyetçi Hareket, böyle bir teşebbüse kapalı görünüyor. İkinci bir dönem Meclis dışı kaldığı takdirde üçüncü bir dönem için şansı kalmaz, zaten dağılır. Daha söyleyecek nice şey var ama, hem sütunum tükendi, hem artık bu konu gündemden düşmeyecektir, bol bol dertleşebileceğiz.