"Bu zamanın kutbu hangi velîyse…"

A -
A +
Bitlis'te bir kış günü bir genç köyden şehre gidecekti. Atına atlayıp düştü yollara. Fakat yolda tipiye yakalandı. Öyle ki göz gözü görmüyordu. Bir adım ileri gidemiyordu. Geri de dönemiyordu. Gözlerini kapayıp yalvardı: “Yâ Rabbî! Bu zamanın kutbunu imdâdıma yetiştir!” Gözünü açınca, birini gördü. Nûrlu ve sevimli bir zâttı. Eliyle işâret ederek; “Şu taraftan gidersen, şehre ulaşırsın!” dedi. Ve kayboldu gözden. Genç, kurtulmuştu. İyi de kimdi bu zât? Bir türlü çıkaramadı. Otuz sene sonra İstanbul'a geldi. Namaz için Bayezid Câmii'ne girdi. Bir hoca, kürsüde vaaz ediyordu. Kendi kendine; “Bu zâtı bir yerde gördüm" dedi. Zihnini zorladı, çıkaramadı. Vaaz bitti, Abdülhakîm Efendi doğruca bunun yanına geldi. Ve kulağına eğilip sordu: “Beni hâtırlayamadın mı?” “Hayır, ama ben sizi bir yerde...” “Hani Bitlis'te, otuz yıl önce” “Evet efendim, galiba siz…” “Hani tipiye yakalanmıştın da...” “Tamam efendim, tipiden yolumu kaybetmiştim de, siz imdâdıma yetişmiştiniz” dedi. Ve hürmetle sarıldı ellerine. Büyük velî giderken, o ağlıyordu!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.