Câhiliyye devrinde bile yalan söylemeyen zat!

A -
A +
"Eğer Peygamberin mağara arkadaşı Sıddîk, bir kere daha 'Allah' deseydi, yüceliğim hakkı için, bütün şehîdleri diriltirdim."
 
 
Sevgili Peygamberimiz bir gün Eshâb-ı kirâma şehitliğin faziletlerini anlatıyorlardı. Orada bulunanlardan Hazreti Nevfel;
-Yâ Resûlallah! Bir duâ etmek istiyorum. Siz de "Âmin" der misiniz, diye sordu.
Peygamber efendimiz, Hazreti Nevfel'in teklîfini kabul etti. Bunun üzerine o, şöyle duâ etti:
-Yâ Rabbî, bana şehitlik nasip et!..
Resûl aleyhisselâm da bu duâsına "Âmin" dedi...
Bir müddet sonra, muhârebeye çıkıldı. Peygamber efendimiz de aralarında bulunuyordu. Bu muhârebe Hazreti Nevfel'in duâsından sonraki ilk muhârebe idi. Ve bu muhârebede O şehîd düşerek arzûsuna kavuştu.
Peygamber efendimiz ve Eshâbı, muhârebeden dönüyorlardı. Kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar sevinç içinde orduyu karşılamaya çıktılar.
Karşılamaya gelenler arasında, Hazreti Nevfel'in hanımı, çocukları ve yaşlı annesi vardı.
Yaşlı annesi, "Gazânız mübârek olsun" dedikten sonra Resûl aleyhisselâma, oğlunu sordu.
Peygamber efendimizin gözleri nemlendi. Oğlunun şehîdlik haberini vermeye mübârek kalbi dayanamadı. Elleriyle arkayı işâret edip, yoluna devam etti.
Hazreti Nevfel'in annesi, Peygamber efendimizin hemen arkasından gelen, Allahın Arslanı Hazreti Ali'ye de aynı şekilde oğlunu sordu. O da şehitlik haberini veremeyip arkayı işâret etti.
Yaşlı kadın daha sonra, Hazreti Ömer'e ve Hazreti Osman'a rastladı. Onlara da oğlunun durumunu sordu. Onlar da cevap veremeyip Resûlullahın yaptığı gibi arkayı işâret ettiler.
En son gelen Hazreti Ebû Bekir idi. Kadıncağız büyük bir ümitle sevgili Peygamberimizin aziz arkadaşına yaklaşarak aynı şeyleri sordu. Hazreti Ebû Bekir kendi kendine düşündü.
"Yâ Rabbî! Ne kadar zor bir durumdayım. Eğer doğruyu söylersem, mahzûn kalpleri üzmüş olacağım. Bunu yapmaktan sevgili Peygamberimiz çekindi. O'na nasıl aykırı davranabilirim. Fakat yalan da söyleyemem. Sen bana öyle bir şey ilhâm et ki, bu gariplerin yüreği daha fazla yanmasın Allahım!"
Daha sonra, Hazreti Ebû Bekir, bütün kalbiyle:
-Yâ Allah!.. Yâ Nevfel!.. diye bağırdı.
İşte o sırada, yaydan fırlamış ok gibi bir atlı yıldırım hızıyla yanlarına yetişti.
-Buyur yâ Sıddîk, beni mi çağırdın? dedi.
Bu atlı, Hazreti Nevfel'den başkası değildi.
Sonra, Cebrâil aleyhisselâm gelip, Peygamber efendimize şunları söyledi:
-Yâ Resûlallah! Hak teâlânın selâmı var. "Eğer Peygamberin mağara arkadaşı Sıddîk, bir kere daha 'Allah' deseydi, yüceliğim hakkı için, bütün şehitleri diriltirdim. Çünkü, Ebû Bekir, câhiliyye devrinde bile yalan söylememiştir" buyurdu.
Bu hâdiseden sonra, Hazreti Nevfel senelerce yaşadı. Nihâyet, "Yemâme" cenginde tekrar şehitlik şerbetini içti...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.