Dumansal tüttürgeç mi dediniz?

A -
A +

Milli Eğitim Bakanlığı'mız "klâsik eserler"i "öztürkçe" yayınlama kararı almış. Gerekçe de bu eserlerin gençler tarafından yeteri kadar anlaşılmaması?!. Normalde ne kadar da makûl bir sebep değil mi? CHP'li İbrahim Ökten (1962-63) İnönü Kabinesi'nde iki defa bakanlığı sırasında "öztürkçe"yi sorun yapmıştı. TDK'da sosyal demokrat çizgideydi. Tartışmalar o hale geldi ki bizim neslimiz çok iyi hatırlayacak İstiklâl Marşı'mız "ulusal düttürü", hostes "gök götürgeç avrat" oluvermişti! Bazı kıraathanelerde her iki taraf da eski veya eskimez kelimelere yeni karşılıklar arıyordu. Kara mizah örnekleri artıyor, karikatürize etmede mesafe alınıyordu, memlekette. O günden bugüne yerleşen ve "Öztürkçe" iddiasıyla kullanılan kelime sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Saptamak gibi, koşul gibi, olanak gibi vs. Tartışmalar da birden bire kesildi. Sağolsun Metin Bostancıoğlu yönetimi ülkenin bütün sorunları hallolmuş gibi; adeta problemleri, beceriksizliği unutturmak için 40 yıl öncesinin gündemini 2000'li yıllara taşıyor. Kutlamak gerek bu özelliği!?!. Geçen sene Paris'te Moliere'in "Kibarlık Budalası" oynuyordu. Tiyatro dolup taşıyordu. Sanatçılar yaşlı genç sanatseverlerin ayakta alkışlarıyla onore oluyordu. Bir kitapçıya girdim. Söz konusu eseri istedim. Bir de Napolyon ile ilgili eserleri sordum. Adeta size kitap sevdirmeyi görev kabul eden tezgahtarın tavrı sizi büyülemeye yetip de artıyordu: - Eserin orijinalini mi isteriniz, yoksa günümüz Fransızca'sıyla yazılan şekilde mi? Lehte veya aleyhte eleştirileri de kapsasın mı? Bakanlarımızın bir ayağı (başbakanlığın tasarruf genelgesine rağmen) bazı bürokratlarla birlikte sürekli yurtdışında. Merak ediyorum bir tanesi gitse de sorsa aynı paralelde olduğumuz bir ülkede bizde ne kadar kitap basılıyor, öteki ülkelerde ne kadar? İstatistikler ne kadar okuyucu olduğunu gösteriyor? Kitap kalitesi nasıl, kitaplar neden birinci hamura basılıyor acaba? Batılı olmak, çağdaş olmak, medeni ve sosyal olmak kaymakam adaylarına vals dersi, hangi yemekle hangi şarabın içileceği, frak veya smokin giyme kursundan geçmiyor maalesef. Eğitimden ve kültürden geçiyor. Mehmet Kenan Kaya yazarlara sormuş "ne olacak bu Türkçenin hâli?" diye. Atila İlhan'a göre sadeleştirmek eserin kanını çekmek. Çaresi ise lise eğitiminde Osmanlıcayı yardımcı ders olarak göstermek. Dilden kopan kültürden de kopar. Selim İleri sadeleştirmeyi olumlu buluyor. Lale Müldür ise müdahaleye şiddetle karşı. Doğan Hızlan hem nalına, hem mıhına vuruyor. Ayşe Kulin ise "birbirini anlamayan kuşaklar yetiştiriyoruz" diye uyandırıyor. En ilginç açıklama ise Şair Küçük İskender'in. Bunların yontmak ve bozmak adına yapıldığına inanıyor, üçkağıtçılık döndüğünü tahmin ediyor ve bir teklifte bulunuyor bunların samimiyetini sınamak için: "İstiklâl Marşı'nı öztürkçeleştirsinler ilk önce!" "Ulusal düttürü" dönemi yeniden başlıyor sanki. Bu zihniyet var ya Cumhuriyetimizin 75. Yıldönümü'nde bile 10. Yıl Marşı'yla vaziyeti idare etti. Çünkü heyecanlanlarımızı çaldılar. İnsanımızı hem merde, hem namerde muhtaç ettiler. Dün Bitlis'in Rus ve Ermeni çeteler tarafından işgalinin 86. yıldönümüydü. Ermeni mezâlimi klâsik eylemlerle anlatılmaya çalışıldı. Ermeniler "sözde Ermeni soykırımı"nı anlatan dünya dillerinde 126 bin kitap yayınladı. Biz ise 113 tane. Bunun da 25'i İngilizce. Varsın öztürkçe olsun, devleti yönetenler Türkiye karşıtı batının derin kör ön yargılarını yayın yağmuruyla durduramazlar mı? Böyle bir endişe taşıyamazlar mı? Sadece Türkçe'nin değil, Ankara'nın ve yönetimin haline geçer not verecek varsa, beri gelsin.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.