Öcülerimizi kovalarken!

A -
A +
Bazı kadın vekillerimiz hac dönüşü başlarını örterek Meclis'e girdiler ve Türkiye yıllar süren bir sosyal tahribat sürecini daha sona erdirdi. Partilerin ortak mutabakatı ile sorunsuz bir geçiş sağlanınca bu durumun siyaseten istismar edilmesi de mümkün olamadı. Mutedil konuşmalar ve eleştiriler yapıldı, fotoğraflar çekildi ve her şey normal akışında devam etti...
Yeni bir Merve Kavakçı hadisesi bekleyenler ise hayal kırıklığına uğradılar. Esasen içinde bulunduğumuz seçim sath-ı mailinde hiç kimsenin, memleketin en azından %65'ini karşısına almak gibi akılsızlık yapması beklenmiyordu. Lakin Türkiye de aradan geçen yıllarda değişmiş, tarihsel öcüleriyle yüzleşmiş, daha fazla demokrasi arzu ve beklentisi toplumun bütün kesimlerinin ortak bileşeni haline gelmişti. Kısaca bugün bu adımı atmak eskisinden çok daha kolaydı ve siyasi zemin müsaitti. Nitekim sorun suhuletle çözüldü ve herkes rahatladı.
Bugün hâlâ süren birçok mağduriyetin zihinlerimizde yerleşik bazı kalıpların yıkılması halinde kolaylıkla çözüme kavuşabileceğini gösteren bir örnek oldu bu yaşadığımız. Korkularımızdan, travmalarımızdan, acılarımızdan sıyrıldıkça, sosyal dokumuzu tamir ederek, daha sağlıklı bir ruh haliyle var olabilmemiz mümkün. Türkiye Cumhuriyeti zor koşullarda, çok ağır kayıpların ve psikolojik çöküntünün üzerine inşa edilmiş bir devlet. Üstelik tam da çok uluslu imparatorluklardan ulus devletlere geçiş çağında, parçalanmış bir imparatorluğun arta kalanı üzerinde yükselmiş. Sınırları bünyesinden homojen bir ulus tabanı bulunmadığı için de, doğal olarak ideolojik bir zeminde kurgulanmış.
Parçalanma sürecindeki bir insan topluluğunu yapıştırmak için en güçlü yapıştırıcı ise soyut düşman figürleri olmuş. Çevremizi saran düşmanlar, ülkemizi bölmek isteyen hainler, bizi şeriata götürmek isteyen dinciler, komünistler, Ermeniler, Yahudiler, Amerikalılar vs. değişik zamanlarda kendilerine verilen rolleri oynamışlar. Kısaca "Allah düşmansız bırakmasın" sloganıyla özetlenebilecek bir birliktelik çatısı kurulmuş. Devlet düşmanı içeride aradıkça, ötekileştirme ve bastırma gereksinimi, iç siyaset ortamının da temel dinamiği hâline gelmiş. Bakınca farklı olan herkes diğeri tarafından düşman ilan edilmiş.
Bugün gelinen noktada coğrafyaların birbirine yaklaştığı, insanların insana, köylerin kentlere, sanayinin tarıma karıştığı bir dönemin doğal gelişim evreleri içerisindeyiz. Böylesi bir harman yerinde farklı olanı düşman belleyip yok etmek, onunla birlikte yaşamaya alışmaktan çok daha zor. Farklı dillere, inançlara, yaşam tarzlarına aşina olup saygı duymak dışında alternatif bir yol yok. Buna sürdürülebilirlik adına mecburi "sosyal olgunlaşma" diyebiliriz.
Senelerdir başörtüleri yüzünden mağdur edilenler bu noktadan sonra haklarını helal ederler mi bilemiyorum, ama en azından gelecek nesillerin daha özgür ve eşit olabilmeleri adına Cumhuriyetimiz önemli bir eşiği daha geçti. Öcülerimizden kurtuldukça, travmalarımızla yüzleşip, acılarımızın yasını tuttukça iyileşeceğiz. Ama birlikte iyileşeceğiz. Zira birilerimiz kâbus görürken öbürünün pembe hayaller kurması mümkün değil. Aynı rüyanın içindeyiz...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.