Hükümet "mülteci pazarlığı"nda bize güvenmesin

A -
A +
Avrupalı liderler Orta Doğulu mülteciler kapıya dayanınca, hatta içlerine kadar girince paçaları tutuştu ve şimdi "Akını durdurun size yardım edelim" demeye başladılar.

Önceki gece sabah 04.00'e dek süren pazarlıkların nedeni bu.

Angela Merkel'in ani Ankara ziyaretinin de.

Kıvranıyorlar ama yine de Türkiye'yi üç otuza kapatma peşindeler.

Rusya'nın saldırısı sonunda milyonlarca Suriyelinin daha sınırlarımıza dayanacağı, buradan da Avrupa'ya geçeceğini bizden iyi biliyorlar ve tedbirlerini şimdiden alıp, Türkiye'yi, hazır parayı reddetmezler mantığıyla 3 milyar Euro'ya razı etmeye çalışıyorlar.

Bonus olarak da vize kolaylığı ve bazı fasılların açılması var.

Oysa vize muafiyetini Geri Kabul Anlaşması'nın yapıldığı Aralık 2013 tarihinden beri sallıyorlar. Anlaşmanın bitmesine bir yıl kaldı neredeyse. Mülteci meselesi olmasaydı vize meselesini daha da süründürürlerdi.

Ama yine de bu insani meselenin yol açtığı ekonomik meseleyi görmezden gelip işi  "at pazarlığı"na dökmekten vazgeçmiyorlar.

Türkiye onlara Suriyeli mülteciler için 7 milyar Euro harcadığını anlattı.

Avrupalı liderler çok iyi biliyor ki Batı'ya akın edecek 1 milyon mültecinin maliyeti en az 40 milyar Euro olacak. Beraberinde gelecek kültürel, sosyal travmaları, istihdam sorunlarını, dinsel kökenli çatışmaları, güvenlik sorunlarını ve ek mali külfeti de cabası.

Bu yüzden Türkiye Avrupa'dan isteyeceği yardım miktarının kapısını en az 20 milyar Euro'dan açmalı. Rusya'nın saldırısı sonucu kapımıza dayanacak milyonları da düşünerek bunu yapmalı.

İki oğlunu da savaşta yitiren ve son oğlu için kapıya dayanan görevliye "Padişaha söyle benim zürriyetime güvenerek savaş çıkarmasın" diye haber gönderen Osmanlı tebaası köylü gibi biz de buradan hükümeti uyaralım.

"Bizim hoşgörümüze güvenerek Bezirgân Avrupalı karşısında alttan alma." Ekonominin çarklarını yeniden hızlandıracak bir yardım miktarı Türkiye'yi rahatlatır, unutmayın.


Yerli otomobil ve çuvallayan iletişim yönetimi

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık uzun çalışmalar sonrasında ortaya çıkan ilk yerli otomobili tanıttı.

Ertesi gün Hürriyet'teki manşet:

"Yerli değil devşirme"

Haberin altında da yerli otomobilin prototipinin İsveç otomobil markası Saab'ın 9-3 modeli ile aynı platformda üretilen kardeşi Cadillac BLS çıktığı yazıyor.

Sonra da sosyal medyada  'Millî Cadillac' geyiği.

Şaşırmadık tabii. Uluslararası otomobil lobilerinin ve içerideki uzantılarının tetikçisi olmak Hürriyet'in birinci vazifesi. Bunu en iyi şimdi bu gazetenin iplerini elinde tutan Koç ailesi bilir. Hürriyet zamanında Koç ailesi "yerli ve millî" olmaya heves edip Anadol otomobili ürettiği zaman da aynı şeyi yapmıştı. İki tane ineğin önüne bir kaporta koyup fotoğrafını çektirdikten sonra "İnekler Anadol otomobillerin kaportasını yiyor" diye yayınlayarak en can acıtıcı darbeyi vurmuştu. 1960'lardaki o Devrim Otomobili'ne sabotaj yapıp benzin koymadan deneme sürüşüne çıkartan ve sonunda "Yolda kaldı" diye rafa kaldırılmasına sebep olan da aynı kesimdi.

Neyse, bu haber sosyal medyada da yerli otomobili alay konusu hâline getirdikten sonra Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık yeni bir açıklama yaptı:

"Saab 9-3'ün sadece isim hakkını değil, tüm fikri mülkiyet haklarını satın aldık"

Evet, meğer Hürriyet'in haberinde sözü edilen Saab 9-3 markasını satın almışlar. Aslında çok akıllıca. Dediği gibi hem 5 yıl kazandı Türkiye bununla, hem de milyarlarca lira tasarruf etti. Çünkü marka değeri ve patent başlı başına bir sorun uluslararası piyasada. Yani "yerli otomobil yaptım" dediğin zaman iş bitmiyor.

İyi güzel de iş bu noktaya gelmeden şunu baştan söyleseydiniz ya kuzum. Dün otomobil yazarı Mesut Bıyık dert yanıyor:

"Ben en başından beri Saab'ın çok ucuza satışa çıkarılan bir birikim olduğunu ve mutlaka satın alınması gerektiğini söylemiştim. Ancak o zaman eski Bakan Nihat Ergün bize çıkışmıştı; 'Yapacaksak her şeyiyle yerli olsun' diye. Sonunda bizim dediğimize gelindi demeyeceğim, doğruya gelindi."

İşte böyle. Basit hatalar böylesine büyük bir projeyi başlamadan tartışmalı hâle getirebiliyor.
Tut yerli otomobili tanıt ama Saab'ı söyleme, sonra Hürriyet edindiği yarım yamalak bilgiyle yıpratma kampanyasına başlayınca da Saab'ı açıkla.

İletişim Yönetimi diye bir bilim dalı var. İş adamları bile çeşitli medya mensupları ya da iletişimcilerden para ödeyerek ders alıyorlar. Bence hükümetler bu konu üzerinde ciddiyetle düşünsünler.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.