Başlamak bitirmenin yarısıysa…

A -
A +
Ankara’da geçen öğrencilik yıllarımda, başkent ile İstanbul’un karşılaştırıldığı birçok sohbet meclisine katılma imkânım olmuştu. Demli çayların eşliğindeki bu sohbetlerde, Boğaziçi’nin insanın tüm dertlerini giderecek tesire sahip olduğunu söyler dururdum.
Yakın zaman önce, Kuzguncuk’a giderken birden Ankara’daki hâtıralarım canlandı ve yolumu Nakkaş Burnu’na düşürdüm. Derin derin nefes aldım ve Boğaziçi’ni seyretmeye başladım. Bir tarafta karşı kıyının ardında yükselen gökdelenler diğer tarafta hemen yanı başımdaki Uryânîzâde Câmiî…
Büyüklüğün mutlak mânâda güzellik anlamına gelmediğini göstermeye, leb-i deryâ olan bu ufacık mâbed yetti de arttı bile…
Sultan II. Abdulhamid döneminde şeyhülislâm olarak da görev yapmış olan Uryânîzâde Ahmed Es’ad Efendi tarafından 40 günde yaptırılan bu câmi, minâresi ve kayıkhânesi ile dikkat çekmektedir.
Boğaziçi buharlı vapurlar ile tanışana kadar yolcu taşımacılığı kayıklar ile yapıldığından, Boğaz’daki birçok yalının kayıkhânesi bulunmaktaydı. Kayıkhâne; kayıkların güvenli bir şekilde bağlandığı, yalının denizle bağlantısı olan kapalı ve korunaklı kısmına denilmektedir ki; günümüzdeki otoparklar ile aynı işlevi gördüğü söylenebilir.
Uryânîzâde Câmiî, Boğaz’da kayıkhânesi olan tek câmi olduğu için kültür hazinemizin kıymetli eserlerinden birisidir. Ahmed Es’ad Efendi’nin yanı sıra Boğaz’da gezintiye çıkanlar ya da acelesi olanlar, namaz vaktinde kayıklarını bu kayıkhâneye bırakarak kolayca câmiye geçerlerdi.
Kuzguncuk’ta doğup burada yaşayan Mîmâr Sinan Genim, dışarıdan görünmek istemeyen kadınların ve yüzme öğrenmek isteyen çocukların bu kayıkhânede yüzdüklerinden bahseder ki; bu bile yakın târihimizin Kuzguncuk’a dâir tatlı anılarının küçücük bir kısmını oluşturmaktadır.
Ahmed Es’ad Efendi’nin 40 günde yaptırdığı bu kıymetli eserin restorasyonuna 2013 yılında başlanmasına rağmen aradan geçen yaklaşık 3 yıl boyunca çalışmalar bitirilememiştir. Üstelik uzunca bir süredir câmide herhangi bir çalışma yapılmadığı gibi; mâbedin, kültür hayâtımızın Boğaziçi sayfasında önemli bir yeri olan kayıkhânesi de ne yazık ki kapatılmıştır. Başlamak bitirmenin yarısı olarak düşünülebilir; fakat bu restorasyonun üç sene daha beklemeye tahammülü olmadığı açıktır. Kuzguncuk’a yolu düşenler, Kuzguncuk halkı ve İstanbullular hem restorasyonun hızlandırılarak sonuçlandırılmasını hem de Boğaz’da bir başka örneği olmayan “câmi kayıkhânesi”nin titizlikle korunmasını istemekte sonuna kadar haklılardır.
 
     Cemil Molla Köşkü
 
Ahmed Es’ad Efendi’nin torunu Cemil Molla’nın Nakkaştepe’de yaptırdığı köşk, onun ince zevkinin en somut göstergesidir. İstanbul’daki sivil mîmârî içinde kalorifer, elektrik ve telefonun ilk kez kullanıldığı bu köşk, muhteşem Boğaz manzarası ile de görenleri kendisine hayran bırakmaya devam etmektedir. Yemyeşil koruda beyazlar içinde parlayan bu yapının güzelliğine farklı bir boyut katan yanı ise, küçük bir kule şeklinde yapılmış olan seyir köşküdür.
Uryânîzâde ailesinden dede ile torununun günümüze ulaşan bu eserleri, onların ne kadar ileri görüşlü ve zevk sahibi olduklarını göstermeye yeten örneklerden yalnızca ikisidir. Zamanın hızla aktığı şehir hayâtında çevremizdekileri yeter ki dikkatli gözlerle incelemeyi istemiş olalım…
 
hasanerenulu@gmail.com
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.