Çanakkale geçildi, İstanbul basıldı! (1)

A -
A +
Üzerinden henüz bir asır bile geçmedi ama çabuk unuttuk! Neyi mi? Karakol baskınını…
Osmanlı Devleti’ni İttihadçılar bir oldubitti ile 1. Dünya Savaşı’na soktu, ardından Türk askeri cepheden cepheye koştu durdu… Osmanlıyı saf dışı bırakmak isteyen İtilâf Devletleri Çanakkale’ye yüklendi; niyetleri İstanbul’a ulaşıp ‘Osmanlının boğazını sıkmak’ idi…
Müttefiklerin ‘turistik seyahat’ olarak gördükleri ilerleyiş 18 Mart 1915’te Çanakkale’de durduruldu. Donanma aylarca İstanbul’a ulaşmak için hamle üstüne hamle yaptı, ardından karadan çıkarmalar denendi; fakat nafile… 
Çanakkale geçilmez diyoruz, ama bir dakika! Savaşın sonunda ne oldu? Osmanlı ordusu yenilmişti!
30 Ekim 1918’de yapılan Mondros Mütarekesi ile Osmanlı devleti yenilgiyi resmen kabûl etti. Üstelik mütarekenin ünlü 7. maddesi, İtilâf Devletleri’nin güvenliklerini tehlikede gördüğü her yeri işgal etme imkânı vermişti.
Güvenlik tehlikesi, belki de işgal politikası demeli… İstanbul da; işgal edilen diğer yerler gibi güvenlik politikasından nasibini aldı. Fâtih’in emâneti İstanbul’a, 13 Kasım 1918’de yabancı postallar ayak bastı! 465 yıl sonra İstanbul, siyasî çözümsüzlüğün bedelini ödüyordu.
Oysa bu daha başlangıçtı. İşgalin de resmîsi olur… Bahsetmeye çalıştığım henüz ‘ısınma turları’ yalnızca…
16 Mart 1920’de İstanbul resmen işgal edildi. Osmanlının 19. yüzyılı için ‘imparatorluğun en uzun yüzyılı’ denilir. Mütarekenin de en uzun günü var; 16 Mart 1920…
Başımızı kuma gömmekten vazgeçmenin zamanı geldi de geçiyor. Siyasî çekişmelerin koca bir devleti nasıl alaşağı ettiğini biliyor muyuz? Târih tekerrürden ibârettir desek bir ders vermiş olabilir miyiz?
 
Karakol baskını
 
16 Mart 1920 günü sabahı saat 5:45’te bir İngiliz müfrezesi, iki yük otomobili ile Şehzâdebaşı’ndaki 10. Kafkas Fırkası Karargâhı’na gider. Otomobillerden birisi Saraçhânebaşı’na kadar giderek gözetleme yapmak üzere yerini alır, diğeri ise karargâh civârına yanaşır. Yaklaşık 60 silâhlı İngiliz askerinden oluşan bir müfreze, başlarında bir İngiliz subayı olduğu hâlde karargâha girmek üzere davranır.
Kapıda nöbet tutan Reşadiyeli Veli oğlu Mehmed, bir yandan İngiliz askerlerine karşı koymaya çalışırken diğer yandan nöbetçi onbaşısından yardım ister. Müfrezenin başındaki İngiliz subayı, yardıma koşan nöbetçi onbaşıyı silâhını çekerek yaralar. 10. Kafkas Tümen Yâveri Üsteğmen Cemil Efendi de açılan ateş sonucunda yaralanır. Reşadiyeli Veli oğlu Mehmed ise şehid olur…
 
Çanakkale geçildi, İstanbul basıldı! (1)
Reşadiyeli Veli oğlu Mehmed 
Şehzâdebaşı Karakolu’nda nöbet tutarken İngiliz askerlerince şehid edilmiştir.
 
Koğuşa giren İngiliz askerleri, Türk askerlerine saldırarak henüz uykuda bulunan ve o sırada yataklarından kalkmak isteyenlerin üzerine ateş etmeye başlar. Karargâhın üst kat koğuşlarında kalan ‘Karargâh Mızıka Askeri’ de 15 kadar silâhlı İngiliz askerinin saldırısına uğrar. İngilizler, mızıka askerlerini önce koridorlara çıkartıp iki sıra hâlinde dizer. Mızıka çavuşunun kendilerinin mızıkacı olduklarını söylemesi, mızıka âlet ve edevatını göstermesine rağmen İngiliz subay, silâhsız bu askerleri vurmak üzere ateş emri verir. 

Çanakkale geçildi, İstanbul basıldı! (1)
 Zileli Çavuş İbiş oğlu Abdullah 
 
Bununla da yetinilmez… Karargâh Komutanı Nâil, Hesap Memuru Arslan ile Alay Kâtibi Bekir Zeki Efendi tutuklanırlar.
İngilizler Şehzâdebaşı Karakolu’nu terk ettikten sonra yaralılardan ikisi Gümüşsuyu Hastahânesi’ne kaldırılır, diğer yaralılarla şehidler ise henüz karargâhtadır ve onları kaldırmak için araç beklenmektedir. Olayı haber alan Tevhid-i Efkâr Gazetesi’nin muhabiri, Şehzâdebaşı Karakolu’na gider ve şehidlerin fotoğraflarını çeker.
Tevhid-i Efkâr Gazetesi’nin muhabiri tarafından çekilen fotoğraflar, İngilizlerin şiddetli baskısı nedeniyle yayımlanamaz. Gazetenin sahibi Velid Ebuzziya olayın ertesi günü İngilizler tarafından tutuklanır, bir sonraki hafta da Malta’ya sürgün edilir. Velid Ebuzziya’nın gazetesi ve matbaası didik didik aranır; fotoğrafların asılları da bu süreçte kaybolur.
İstanbul’daki yoğun baskıya rağmen bir kopyası alınabilen fotoğraflar, o sıralarda İstanbul’da bulunan İtalyân Gazeteci G. Filipucci Guistiniani’ye ulaştırılır. Roma’ya dönen Guistiniani, fotoğrafları Osmanlı Devleti’nin İtalya’daki gayr-i resmî temsilcisi Galip Kemalî Bey’e verir; o da, Sevr Andlaşması’nın imzalanmasının ardından Fransızca olarak “L’assassinat d’un peuple” başlığıyla yayımladığı kitabında bu fotoğrafları kullanır.
 
Çanakkale geçildi, İstanbul basıldı! (1)
Balıkesirli Ahmed oğlu Nasuh

 
Galip Kemalî Bey’in yayımladığı bu kitapta Sevr Andlaşması’nın ne gibi haksızlıklara neden olduğu nüfus istatistiklerine varıncaya kadar Avrupa kamuoyunun yüzüne çarpılır. Ayrıca; Şehzâdebaşı Karakolu’na düzenlenen baskın sonucunda şehid olan askerlerin fotoğrafları da Avrupa’nın insaf sahibi insanlarının gözlerinin önüne serilir.
13 Kasım 1918’de İstanbul’a çıkan İtilâf Devleti askerleri 16 Mart 1920’de baskılarını artırarak İstanbul’u resmen işgal etmiş ve şehri tahliye edecekleri 2 Ekim 1923’e kadar Türk milletini sindirmek için şiddete başvurmaktan geri durmamışlardır.
Millî Mücâdele’nin zafere ulaşmasının ardından İstanbul’a gelen Galip Kemalî Bey, kendisine ulaştırılan fotoğrafları Velid Ebuzziya Bey’e teslim etmiştir. İstanbul’un işgalinde yaşanan bu acı olayın karelerini gazetesinde yayımlayarak millî uyanışa vesile olmak isteyen Velid Ebuzziya Bey, ancak yabancı askerî güçlerin İstanbul’dan ayrılmasından sonra fotoğrafları yayımlama imkânına sahip olmuş ve Şehzâdebaşı Karakolu şehidlerini rahmetle anmıştır.
 
Rahmet ve minnetle anılanlar!
 
Şehidler: Onbaşı Veli oğlu Mehmed (Reşadiye), Çavuş İbiş oğlu Abdullah (Zile), Kadir oğlu Ömer Osman (Şarkışla), Ahmed oğlu Nasuh (Balıkesir), Halil oğlu Osman (Ödemiş)
İngiliz askerlerinin karakol saldırısında yaralanan 8 Türk askerinin yanı sıra bir de kayıp Türk askeri bulunmaktadır ki yaralı askerlerin iyileşip iyileşmediği, kaybolan askerin de nerede olduğuna dâir herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.
 
Şehidler unutuldu mu?
 
16 Mart 1920’deki baskının ardından şehid olan Türk askerleri, İngilizlerin baskısı nedeniyle sessiz sedâsız bir şekilde Bahariye yolu üzerindeki mezarlığa defnedilmiştir. 1947 yılına kadar bu mezarlıkta düzenlenen anma törenlerinin adresi, şehidlerin, Edirnekapı Sakızağacı Şehidliğine defnedilmesinden sonra değişmiş kısa bir süre sonra da bu anma törenleri yapılmaz olmuştur.
Vefâ…
Vefâ’nın İstanbul’da yalnızca bir semt adı olmadığını göstermenin tam zamanı!
İşgal kuvvetlerinin 16 Mart 1920’deki tek saldırısı bu olmamıştır. Bir sonraki yazıda ‘işgalin en uzun günü’nü anlatmaya devam edeceğim.
 
hasanerenulu@gmail.com
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.