Yine kargalar gülecek!..

A -
A +

Acaba Türkiye'nin gündeminin sürekli olarak, entipüften olaylarla doldurulması komedi midir, yoksa trajedi mi? Dün Sabah'ta Ahmet Hakan, durumun "epey matrak" olduğunu belirterek şöyle diyordu: "Çankaya Köşküne 'türbanlı kadın' sokmamak için üç ayrı davetiye hazırlama formülünü ciddiye almak mizah sanatına haksızlık olmaz mı?" Gerçekten bu olayı ilk duyduğumda, hemen (kargalara gün doğdu) diye düşündüm. Çünkü böyle bir duruma kargalar bile güler. Ama onlardan da önce galiba Avrupa Birliği gülecek, yahut gürleyecek!.. Bu nasıl özgürlük ve demokrasi anlayışı diye. İnsanlar arasında inanç ve fikirlerine göre ayırım yapmak. Bütün evrensel insan hakları bildirilerinin şiddetle men ettiği ve onlardan mülhem olarak T.C. 1982 Anayasasının 10. Maddesinde ifadesini bulan şu hükümden ne anlıyoruz? "Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye ve sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar." Anayasa Mahkemesi başkanlığı da yapmış bir hukukçu olan Sayın Sezer'e bu maddeyi hatırlatmanın alemi var mı? İyi ama bu ayrı-gayrı davetiyeleri nasıl izah etmeli? CHP'lilere ayrı, AK Partililere daha ayrı, AK Partili kadın milletvekillerine daha daha ayrı, bazı bakan ve komisyon başkanlarına apayrı muamele... CHP'li iken eşli davet edilecek bir milletvekilinin parti değiştirmesi yüzünden ayrıcalıklı muameleye maruz kalması. Hikâye uzun ve garip. Komik görünse de aslında çok acı. Milliyet Gazetesinin Yayın Yönetmeni köşesinde "Utanç veren ayrımcılık" başlığını atmış. İkinci sınıf muamele alt başlığı ile şunları yazmış: "Şimdi bir Cumhuriyet Bayramı töreninde, bazı kadınları sırf kişisel tercihleri (eş seçimi, giysi tercihi gibi) nedeniyle ikinci sınıf muameleye tabi tutmak kabul edilemez..." Katılmamak mümkün mü? Dünyanın her yerinde resmi ve özel toplantılar için kıyafet sınırlaması yapılır. Ve bu husus davetiyelerde artık klişeleşmiş ifadelerle de belirtilir. Davetiyeyi alanlar da, eğer o toplantılara katılmak istiyorsa belirtilen şekil şartlarına uyar. Ama daha başında bazı insanların normal hayatlarında giydikleri kıyafetleri sebebiyle dışlanması, ancak Türkiye gibi memleketlerde oluyor. Devleti ve milletin birliğini temsil eden Cumhurbaşkanı, üstelik Cumhuriyetin kuruluş yıldönümünde, Anayasanın 10. Maddesine açıkça aykırılık teşkil edecek şekilde vatandaşlar arasında ayrımcılık yapıyor. Bu gerçekten kabul edilebilir bir şey değil. Demek ki, ülke olarak daha çok mesafe kat etmemiz lazım. Mehmet Barlas dün çok güzel yazmıştı: "Akıllı devlet ve bilinçli siyaset, 'Din'le uğraşmaz, dini inançları tehdit veya tehlike olarak görmez, sunmaz. Dini değiştirmek, modernleştirmek, reformize etmek, ne siyasetin ne devletin işidir. Ama, din ve devletin ayrılığı, laiklik, farklı görüş ve inanç sahiplerinin yasa önündeki eşitliği gibi konular, doğrudan devletin ilgi ve yetki alanına girer. Bu açıdan, 'Müslüman'ı karşısına alan, bireylerin dini inançlardan kaynaklanan özel yaşam biçimlerine, giysilerine müdahale eden devlet, en azından demokrasiye de müdahale etmektedir..." Fazla söze ne hacet?!. Söylenecek her şeyi söylemiş..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.