La Pereira’dan masallar!

A -
A +

Bir varmış bir yokmuş diye başlar masallar…            Bu da öyle eski bir hikaye işte. Zamanın birinde, Kaf Dağı’nın ardında, Körler Ülkesi denilen bir diyar varmış.
Deniz kenarındaki bu ülkede “Çubuklular” olarak tanınan geniş bir aile yaşarmış.
Evet koskoca ülke tek bir ailenin fertlerinden oluşuyormuş.
Pek dostları yokmuş, hatta dost görünenler bile onların başarılarını kıskanır, içten içe bilenirmiş bu Çubuklular’a…
Er meydanında pek yaman bu yiğitlerin sarı-lacivert flamalarını görenler saklanacak delik ararmış.
Çubuklular’ın armasında neşeli ve şen şakrak bir kuş olan kanarya varmış, amma velakin mesele topraklarını savunmak olduğunda o kanarya yedi başlı bir ejderha oluverirmiş.
Öyle ki, orduda hangi er yer alırsa alsın kimse onların bileğini bükemezmiş. Çubuklu zırhını sırtına geçiren, ejderhanın gücüyle donanırmış.
Tabii her zaman böyle değilmiş devran.
Bu masal kadar eski zamanlarda, kara denizin uç noktasında yer alan Kuzeyliler, eski yüzyılda Aslan Yürekliler zaferler kazanmış Körler Ülkesi’nde.
Hatta bir gün batıdan gelen Kartallar feth eylemiş bu diyarı.
Ama bu son olmuş!
Öyle bir kenetlenmiş ki, Çubuklular birbirine… Elinde “Yıldırım” taşıyan liderleri o kadar “Aziz”miş ki, tarihi rakipleri bir daha hiç aşamamış Körler Ülkesi’nin surlarını.
Ne yiğitler, ne cengaverler toplamışlar ordularına. Uzak diyarlardan en namlı şövalyeleri katmışlar aralarına, ama ne çare!
Ve gün oldu devran döndü. Körler Ülkesi’ne düzenledikleri son 12 seferden hayal kırıklığıyla dönen Kartallar bir kez daha dayandı kapıya.
Bu sefer çok ümitliydiler.
Ordunun başında adını cihana duyurmuş Güneş unvanlı muzaffer bir komutan vardı. En ileride Mario namlı Alman bir şövalye yürüyordu ki, vurduğunu deviriyordu. Kanatları hiç olmadığı kadar güçlüydü Kartal’ın. Pençeleri bileylenmiş, kılıçtan keskin hale gelmişti.
Çubuklular ise sıkıntılıydı… Son iki seferden boynu büyük dönmenin moral bozukluğunu yaşıyorlardı. Ve Kartallar kazanırsa, onların kaybedecekleri çok şey vardı…
İşte hal ahval böyleydi.
Ve tabii sonu her masal gibi mutlu bitti.
Kalenin ortasında bir Volkan gibi ateşli liderin… Kanatları savunan Gök-Hanların, Can Erlerin, yurdun özünde kendi vatanlarına sahip çıkarcasına direnen bir Latin ile bir Danimarkalı lejyonerin mücadelesi destan oldu…
Er meydanının orta yerinde farklı kültürlerde doğmuş ama Çubuklu ile bir olmuş Mehmet ile Josef’in bütünlüğü tarihe geçti…
Bu masalı dinleyenlerin başına Hollanda’dan portakal düştü.
Sonu başından belli olan bir hikayeydi ama yine de keyif verdi.

MAÇIN ADAMI

Şükrü Saracoğlu

KIRILMA ANI

17 Nisan 2005

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.