Türkçeyi nereden öğrendiler?

A -
A +

Kazakistan Semey ziyaretim sürüyor... Bu geziyi organize eden kurum, “Kazakistan Vatandaşlık Fonu Başkanlığı”... Bu coğrafyalara ziyaretlerimiz için kardeş cumhuriyetlerin bizlere olan teveccühü karşısında gerçekten şükrediyorum.

Kafilede bir ben Kazak değilim. Dünyanın dört bir yanından misafirler var ve kimi Kazak gençlerin Kazakça bilmediğini gözlemliyorum. Ancak beni en çok şaşırtan şey hemen her yerde genç Kazakların Türkçeyi konuşuyor olmaları. Kafilede çok sayıda Türkiye Türkçesi bilen gençle karşılaşıyorum. Genel anlamda öğrendiğim kadarıyla Türkçeyi, Türk dizilerinden öğrenmişler!

Evet Türk dizileri, Türkçe öğretiyor…

Sacide mesela 19 yaşında bir genç kızımız ve Almatı’da öğrenci. Sacide, Türkiye Türkçesini mükemmel konuşuyor. Türk dizilerini seyrediyorum diyor. Burak Özçivit, Meryem Uzerli ve pek çok dizi sanatçısının adını sayıyor. Türk şarkıcıların şarkılarından söz ediyor...

Muhammed, 19 yaşında Moğolistan’ın başkenti Ulan Batur’da yaşayan bir genç ve bizlere ulu bozkırın ortasında “Mihriban” türküsünü söylüyor. Bir süre Türkiye’de kalmış, tek hayali Türkiye’de üniversite okumak. "Abla" diyor; "Sizde dolar yükseldikçe mideme kramplar giriyor, artık paramı denk getirmem zor orada okumak için! Türkiye’yi çok seviyorum."

Bawırcan, Rusya Orenburg’dan gelmiş 23 yaşında genç bir tıp doktoru. Dönüyor, dolaşıyor "Abla, Sultan Fatih Mehmet, çok büyük padişah, İstanbul’u almış. Ama Süleyman Sultan da çok büyük. Pargalı da gerçekten akıllı vezir!.." diyor… Türk tarihine büyük merakı var.

Bawırcan, bunları nereden mi biliyor? Tabii ki Türk dizilerinden… Gerçekten şaşırıyorum. Çok daha kaliteli diziler yapmak gerek diyorum içimden. Türk tarihini anlatan ortak yapımlar beyaz perdeye aktarılmalı. Türkiye-Kazakistan Cumhuriyeti arasında ortak filmler yapılması konusunda imzalanmış anlaşmalar var, bir an önce hayata geçirilmeli. Ancak konular herkesin üzerinde ittifak ettiği hikâyelerden seçilmeli. Daha önce de söylemiştim, ilk film Atsız’ın “Bozkurtlar” adlı eseri olmalıdır.

Ahmet Yesevi, İmam Maturidi, Satuk Buğra Han, Emîr Timur, Enver Paşa gibi isimler ilk akla gelenler çünkü bu isimler Türkistan coğrafyasının hiç unutmadığı kıymetli değerlerimiz. Tabii Hoca Ahmet Yesevi filmini gidip Konya’da çekelim demiyorum!

Orada boynu bükük, mahzun ve çekingen bir genç de vardı. Geldiği ülkeyi söylemeyeceğim, siz anlarsınız. Resim çekelim teklifimize, “Abla çok korkuyorum, beni anlayacağınızı umuyorum" diye telefonunun not defterine yazıp gizlice gösteriyor. Sesli konuşamıyor bile. Bu seyahatin en acı, en hüzünlü anı işte burasıydı. Dakikalarca İrtiş Nehri kıyısında gözyaşı döktüm...

Bawırcan’ın, "Ablacığım sizleri üzenler mi oldu?" deyişini ise hiç unutmayacağım.

Evet, demek isterdim. Seni, beni, bizleri, yani bütün Türk milletini asırlardır üzüyorlar. Gücümüzü bir daha toplayamadık, o büyük imparatorluklardan eser yok şimdi… Senin o çok sevdiğin iki padişah da yok artık. Kağanlıklarımız da yok! İşte bu kardeşinin durumu da bizlere her şeyi anlatıyor!

Türk Devletleri Teşkilatı’nın Türkiye temsilcisi yüksek memurlarına sesleniyorum. Kardeş Kazakistan Cumhuriyeti kabilinden organizasyonlar yapmak gerek. Geniş halk kitlelerine ulaşmak, bizzat onları sahaya çekmek gerek. Yoksa İlber Ortaylı’ya devasa bütçeler harcayıp onu VIP gezdirmekle hiç kimseye fayda sağlayamazsınız. Varsın şişkin cüzdanıyla kendisi gezip tozsun! Bu yaşına kadar bu coğrafya ile ilgili ne yapmış? Sizin göreviniz televizyonculara program yaptırmak da değildir.

Hasılı İrtiş’in kıyısında bu düşüncelerle hem ağladım hem yazdım...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.