Bunlar nasıl hakem?..

A -
A +

Her hakem hata yapabilir, ofsaytı kaçırabilir, hatalı penaltı verebilir, kale çizgisi içinden çıkarılan golü görmeyebilir ama, "36 kısım tekmili birden" filmler oynatan sinemalar gibi, yani "aynı" hata, "bütün bir maç", yooo, "bütün maçlar boyu" devam ederse, işte ona "masum ve mazur görülebilir hakem hatası" dememiz ve "kasıt aramamamız" mümkün değil!.. Bu yazı, işte "o tip hakemler için" yazılmıştır!.. "Şu hakem" veya "bu hakem" demeyeceğim, ama "öylesine tarif edeceğim" ki, bundan sonra tribünlerde ve TV başlarında maç izleyen okurlarım, "işte bu hakem, o cinsten" diyecek!.. "Futbol katili olan" bazı hocaların "teknik futbolcuları oynatmamak için buldukları ve yıllardır uyguladıkları" "taktik faul" tabir edilen bir tuzak var; rakibi durdurabilmek için oyuncularına "topa filan müdahaleyi düşünmeyin, doğrudan futbolcuya faul yapın ve oyunu kesin" talimatından başka bir şey olmayan "bu kahrolası" stratejiyi göz ardı eden hakemler!.. "Futbol cinayeti işleyen" bu hocaların ve onlara alet olan futbolcuların "suç ortağı olan" hakemler!.. Onca milyon eurolar, dolarlar, TL'ler ödenerek alınmış "yıldız" tabir edilen "teknik" futbolculara, futbolun güzelliklerini sahaya ve TV ekranlarına getiren sporculara ve onların "futbol oynamak isteyen" takımlarına karşı "taktik faul" adı altında yapılan ve tekrar tekrar tekrarlanan "kasıtlı" gaddarlıklara göz yuman hakemler, bu çok açık "futbol ve spor cinayetine ortak olduğunuzu" nasıl bilmezsiniz?.. Daha maçın ilk dakikasından itibaren "teknik futbolcuları sindirmek, top oynamalarını psikolojik olarak önlemek için" eskiden "kasap" tabir edilen futbolcu benzerleriyle sahaya "oynamak için değil, oynatmamak için çıktıklarını hemen belli eden" takımlara "böylesine müsamaha gösterirseniz", kırmızı kartı, sarı kartı bıraktım "ikaz bile etmez", arkanızı dönüp giderseniz, söyler misiniz bana sahada ne işiniz var?.. Siz UEFA'ların, FIFA'ların "teknik futbolcuları koruyun, faulleri kasti olarak yapanlara hiç çekinmeden kırmızı kartınızı çıkarın" talimatları yerine, TV ekranlarındaki "bunlardan habersiz" görünen ve de adeta "kemik esesi duymaktan keyif ve zevk alan" yorumcuların kestiği ahkâmı dinlemeye devam ederseniz, Türkiye'de giderek azalan futbol keyif ve zevkini tamamen yok eder, "şikecilerle ve onları kurtarmaya çalışanlarla beraber" futbolumuzun marka değerine en büyük darbeyi vurursunuz!... Soruyorum; her maçın Arda'ların, Alex'lerin, Quaresma'ların ayak ve bacaklarında bıraktığı kanlı izler, göğüslerinizde taşıdığınız FIFA ya da TFF kokartlarının lekesi değil midir?.. Cismiyle değil, ismiyle övünmek!.. Daha İspanya'ya gitmemişti, "Gidecek mi, gitmeyecek mi" tartışmaları yapılıyordu; "Arda, Barcelona'da oynayacak tek Türk futbolcu" diye yazdım; hâla da arkasındayım, zira "Atletico Madrid'te olanlar" o gün de, bugün de ne kadar "doğru düşündüğümü" ortaya koyuyor!.. Galatasaray "onu" başkanıyla, yöneticisiyle, hocalarıyla (Fatih Terim hariç), taraftarıyla, medyasıyla göz göre göre harcadı!.. Genç yaşta, bir de sırtına "Galatasaray kaptanlığı" görevi yüklendiği bir süreçte, "en ufak hatası" büyütüldü, hiç rahat bırakılmadı, "çok futbolcuya göre" örnek sayılacak "özel hayatı" bile abartılı yalan-yanlış haberlerle delik deşik edildi; Özcan Arkoç, Tugay Kerimoğlu, Alpay Özalan gibi "kaçması için" her şey yapıldı ve ne yazık ki, Galatasaraylılar da, korumaları gerekirken "Arda'yı bilerek ya da bilmeyerek" harcamak için her şeyi yaptılar!.. Bilmeyerek yapanlar, "dolduruşa gelenlerdi"; bilerek yapanlar ise, "hedef saptırmak", hem kendilerini, hem de zamanın hocası Rijkaard'ı "öfkeli taraftarın hışmından korumak" için bile bile "Arda'yı Ali Sami Yen Stadı'nda seyircinin önüne atan" zamanın başkanı Adnan Polat ve etrafıydı!.. Şimdi ve iş işten geçtikten sonra, medyamız başta, "Onunla iftihar ediyoruz" denmeye, övgüler yağdırmaya başladık ama ne yazık ki, o övgüler artık Galatasaray'daki değil, Atletico'daki Arda için!.. Ne diyeyim; Galatasaray'ın rakipleri "İyi ki gitmiş" derlerken, Galatasaraylılar da oturup ağlasınlar; zira, "Arda olsaydı"; sahada "beyin arayan" bir ekip yerine, "beyni olan" bir futbol takımının keyfini süreceklerdi!.. Bilmem yüzünüz kızarıyor mu, bu kaçışın "bir numaralı sorumlusu olan" eski başkan sayın Adnan Polat ve de kaçışı önleyeceğine "Güle güle" diyerek "bu acı tabloya ortak olan" yeni başkan sayın Ünal Aysal?.. Bir kötü, bir iyi!.. Galatasaray Yönetiminin içinde, Galatasaray Başkanı'nın etrafında da "ona güvenmeyenlerin ve istemeyenlerin bulunduğu" Fatih Terim'in takımı, "bu baskının altında" oynamaya, kazanmaya çalışıyor; Terim, "Hazreti Eyüp sabrına sahip olduğunu gösterebilirse, başarı gelebilir, yoksa bu baskı altında" Terim'in de, takımının da "dayanma gücü" yakında tükenecektir!.. Galatasaray rakiplerinden çok, "bu baskıdan" çekiyor; görülüyor ki, çekmeye de devam edecek!.. Ben gene de "her şey normalmiş gibi" iki hususa dikkat çekmek istiyorum: Bir; Galatasaray'ın yıllardan beri "kornerler dahil duran topları rakip kelecilerin armut gibi topladığı tehlikesiz ortalar" ile sonlandırıyor; bugün de değişen bir şey yok. İki; takımın kaptanı değişti; çok doğru bir iş yapıldı. Altını çizmek istiyorum; Sabri'ye dönüş, hatada ısrar olur!.. Güreş'teki tablo!.. Başta Federasyon Başkanı olmak üzere, kimse "üzerini örtmeye çalışmasın"; güreşte, üstelik kendi evimizde yapılan şampiyonada başarısız olduk, hem de çok başarısız!.. "Bizimkiler", sevgili Ata Karataş ve sevgili Halil Delice olmasa, TRT'nin yüzüne gözüne bulaştırdığı "naklen yayına bakarak" bir hüküm veremeyeceğimiz şampiyonada "nelerin olup bittiğinin" işaretlerini alamayacak, şifreleri çözemeyecektik!.. "Üç Büyükler" Futbolu, spor(!) medyamızda sporu neredeyse "yok sayılma" haline getirdi; 3-5 satırlık birkaç haber işte o kadar; hem de "Ata Sporumuz" da bile "acı" tablo böyle; yazıklar ola!.. Bu para iade edilmelidir!.. "Bir gazeteci", başka hiçbir kuruluşta, hele hele "gazeteci olarak haber yapabileceği, yorum yazabileceği" hiçbir kuruluşta, hem de profesyonel olarak, yani "para alarak" görev yapmamalıdır; eğer gazeteciliğe de devam ediyorsa!.. Hele hele, "meslek kuruluşlarımızın başkanları oldukları" bir süreçte, hem de "spor yazıp çiziyorsa", spor, "polis - adliye yazıp çiziyorsa", polis- adliye, "siyaset yazıp çiziyorsa", siyaset, "belediye yazıp çiziyorsa" belediye ile ilgili kuruluşlarda "süreli ya da süresiz ama para karşılığı" görev almaları, görev yapmaları kadar "yanlış" bir husus olamaz!.. İşte, Türkiye Spor Yazarları Derneği Başkanı sevgili Esat Yılmaer de son olarak bu "büyük yanlışa imza atan" bir başka temsilcimiz oldu; çok yazık. Ne derse desin, kendini nasıl savunursa savunsun, "haklı olması, haklı çıkması" mümkün değildir; hele hele "parasını ödeyen" Basketbol Federasyonu ve onun Başkanı Turgay Demirel ise!.. "İşsizdim, onun için çalışmak durumundaydım" mazeretini "bir şart ile" kabul edebilirdik; Dünya Şampiyonası organizasyonunda "paralı" bir görev üstlendiği anda, "TSYD Başkanlığı'ndan istifa etmeliydi!.." Sevgili Başkanımız, "Hata ettim, meslektaşlarımdan ve dernek üyelerimden özür dilerim" diyerek, parayı iade etmelidir!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.