Buyurun cenaze namazına!..

A -
A +
Basketbol koçlarımızın bazıları için "kendi oyuncularına küfürlü fırçalar" konusunda "iyi şeyler" yazılmıyor. Doğru mu, değil mi, ben bilemem onu. Uluç Market'te "Küfürbaz Koçlar" başlıklı yazımın çıktığı geçen hafta, Fenerbahçe koçu Spahija, hem de "son saniyede maçı kurtaracak olan" Engin Atsür'ü saha kenarında "fena hâlde benzetti"; bu olayda "küfrün şeddelisi var mıydı, yok muydu" konusu da sevgili Emrah Öner'e "enfes" bir yazı yazdırdı!.. Dahası, "bu yazımdan sonra gelen" maillerde, başta mesela bir Ergin Ataman, mesela bir Oktay Mahmuti olmak üzere, basketbol koçlarımızın bazıları için "kendi oyuncularına küfürlü fırçalar" konusunda "iyi şeyler" yazılmıyordu; doğru mu, değil mi, ben bilemem; onu her hafta basketbol salonlarında bu koçların maçlarını izleyenler, hele hele yedek oyuncu sıralarının hemen arkasında izleyenler çok iyi bilirler bir; belki de onlardan da daha iyi "saha içinde ve çok yakında olduklarından" bizzat "basketbol hakemlerimiz" bilir; iki!.. İşte ben "bu ikincilere fena hâlde takıyorum"; zira Basketbol Disiplin Talimatı'nı "kaç defa okudum", hiçbir defasında "Rakip oyunculara küfür edilirse suç, kendi oyuncularına küfür edilirse suç değil" diye bir ibareye rastlamadım; öyleyse?.. Demek ki, anlı ve de şanlı basketbol hakemlerimiz, içlerinde "FIBA kokardı da taşıyanlar dahil", talimatların gereğini yerine getirmiyor ve "kendi oyuncularına ağız dolusu küfür eden" koçları kayırıyorlar; "suçu" görmüyorlar, duymuyorlar, hiçbir şey yapmıyorlardı; "Acaba neden?.." Bunun "bir" sebebini, gelen "maillerden birinde buldum" galiba, diyordu ki maili gönderen okuyucum; "Siz kaç defa yazmadınız mı, Şike Soruşturması telefon dinleme tapelerinde kimlerin kimlere ve nasıl küfür ettiklerini? Koca koca federasyon başkanları, kulüp başkanları birbirleri için öyle küfürler ederlerse, koçların da, kendi oyuncularına küfür etmelerinden daha tabii ne olabilir? Balık baştan kokar, siz önce onlara bakın, sonra da bu ortamda hakemlerin neyi duymaları, neyi duymamaları gerektiğini öyle değerlendirin." Bir ilâve daha yapayım; "hayatı bunların içinde geçmiş, kendi de koçluk yapmış, şimdi de yorumculuk yapan" bir dosta sordum "Neden küfür ediyorlar" diye, gülerek cevap verdi; "Bu alışkanlık daha gencecik oyuncuları eğitirken başlar, onlara bol bol küfür edilir, kimsenin de sesi çıkmaz ve kimse tepki göstermez, sonra da bu alışkanlık bütün bir koçluk sürecinde sürer gider." Ne diyeyim; pes doğrusu!.. Hayırlı olsun!.. Merkez Hakem Kurulu'nda yeni bir dönem başladı; "hakem olmayan bir başkanın başkanlığında!.." Tartışıldı da; "Olur mu, olmaz mı?.." Elbette olur, örnekleri de var, hem de "çok başarılı olmuş" örnekleri; Halim Çorbalı gibi, Ufuk Özerten gibi, neden olmasın?.. "Başkanlık için" çok açıktır ki, "uzmanlıktan önce, yöneticilik hasleti gelir!.." Zekeriya Alp ismi, "kariyer itibariyle" umut veriyor; kurduğu yönetimde "uzman olanlar, işlerini iyi yaparlarsa", inanıyorum ki, bu MHK, gidenden "bin defa daha fazla başarılı olabilecektir!.." "Umutla gelen" Yusuf Namoğlu ve MHK'sı, "hizipçiliğin daniskasını yaparak", Oğuz Sarvan MHK'sından kalan "Onların fotoğrafında olanlar, bizim fotoğrafımızda olanlar" ayrımcılığının "kötü" mirasını daha da ileriye götürmesi ve "ele geçirmek istediği" Hakemler Derneği'ni de "fiilen bitirmesi" ile futbol tarihimize "Bir daha böylesi gelmesin" dualarıyla geçmişti; "o tablo", Zekeriya Alp MHK'sının kulağına küpe olmalı!.. Sevgili Ömer Faruk Ünal'in yazdığı "ilk haberlere bakılırsa", işe iyi başladılar; inşallah devamı da "böyle" gelir!.. Nerede, Kulüpler Yasası?.. Naci Arkan müdürümün, Salı günkü yazısında "iki cümle" vardı, çok şey ifade eden; "F.Bahçe'de yönetim sıkıntısı; Beşiktaş'ta yönetim sıkıntısı... Asırlık iki takım, hiç hak ediyor mu bunları?" Herhalde camiaları ve taraftarları "fazla üzmemek için" soruyu "takımlar" üzerine kurmuş, "ötesini" getirmemişti sevgili Arkan ve de "kulüplerin, camiaların bunları hak etmediklerini" nokta nokta noktalara bırakmıştı!.. Peki, son aylarda "bu iki büyük kulüpte görülen" ve de aslında "çok azı hariç", hemen hemen bütün kulüplerimizde "benzerlerini uzun yıllardır yaşaya geldiğimiz" yönetim sıkıntılarının "ana sebebi" neydi?.. Kimse kızmasın, gücenmesin ve de şapkasını önüne koyup iyi düşünsün; "ana sebep" çok ama çok açıktı; tek kişi sultası; "şirketleşme bile" kulüplerimizde "tek kişi sultası" sistemini etkileyememişti ve "sıkıntıların ana sebebi" buydu!.. "Ne yapılmalı" sorusunun cevabı da çok açıktı; "Kulüpler Yasası'nı çıkarmak"; hem de "dünyanın en büyük kulüplerinin doğmasına, yaşamasına ve de hayatlarını sağlıklı olarak sürdürmelerini sağlayan" sistemleri "iyi inceleyerek", o ülkelerin "Kulüpler mevzuatının, ülkemize uyabilecek yönlerini içine alan" bir Kulüpler Yasası çıkarmak!.. Bilmem ki, gelip geçen bunca Spor Bakanımız neden "bu konuya eğilip", gereğini yerine getirmediler ve de "bu işlemez hâle gelen" ve de "sıkıntıyı doğuran" bu çarkın "sağlıklı olarak dönmesini umutsuzca beklediler" ve olanı biteni "tribün seyircisi gibi" seyrettiler?.. Bilmem ki, "bu konuda" bugünkü sevgili Spor Bakanımız ne düşünüyor?.. Cevapsız kalan soru!.. Bir okuyucum mail göndererek bana sordu; "Sabah Gazetesi'nin spor sayfasında Fenerbahçe - Galatasaray Basketbol Türkiye Kupası final maçı yazısında şu cümleler yer aldı; 'Son periyotta Galatasaray Fowles- Charles ikilisinin hücum ribaundlarını domine etmesi ile skora ortak oldu. Buna rağmen Fenerbahçe son 2.38'e 72-69 önde girdi. Ancak Taurasi'nin menajeri ile anlaşan Penny Taylor'ın üst üste iki hücumda bir top kaybı ve kötü pas ile süreyi bitirmesini takiben Taurasi'nin 4 sayısı Galatasaray'ı 73-72 öne geçirdi. Kalan süreyi iyi kullanan sarı-kırmızılılar maçı 76-72 kazandı'; bu satırlarla ne demek isteniyor?.." Ben de "menajerli bu satırlara bir anlam veremediğim için" soruyu, Sabah'ın spor müdürü olan sevgili Emrah Kayalıoğlu'na havale ediyorum; "Bu satırlar ne anlama geliyor?.." Değişim isteniyor mu?.. Yıldırım Demirören, ortada hem de "çok tatsız, tuzsuz bir çorba" bırakarak, gitti, Federasyon başkanlığı koltuğuna oturdu; orada da "bıraktığı yerdeki çorbaya benzer" bir başka "çorba" buldu; bakalım "çorba yapmayı iyi bilmediğini" Beşiktaş'ta gösteren Başkan, Federasyon'daki çorbaya "tat ve tuz katabilecek" mi?.. Aslında yazmak istediğim şey başka idi, ama "dokunmadan" edemedim; bu yazımın konusu "Beşiktaş'ta ne olmalı" idi, onu "bir cümle" yazıyorum: Beşiktaş Genel Kurulu üyeleri, "Demirören'in bıraktığı çorbayı içmeye devam etmek istemiyorlar" ve de "iştahla yenebilecek bir yemeği özlüyorlar" ise, Fikret Orman'ı seçmeliler!.. (Bu yazı Yalçın Karadeniz'in başkan adaylığından çekilmesinden önce yazılmıştır)
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.