Önce Cezmi Ağabey!..

A -
A +

Futbol sayfalarımızda, futbol ekranlarımızda yer yerinden oynadı, oynuyor, daha da oynayacak ama ben bugün "onları" bir yana bırakarak, "Onu" yazacağım; Onu; Cezmi Ağabey'imi!.. Taaa 1956'larda Ankara 19 Mayıs Stadı'nın basın tribünlerine "spor yazarı olarak ayak bastığımızda", yanlarına oturmaya çalıştığımız ünlü Ankaralı spor yazarlarının "Kim bu yeni yetmeler?" diye bir selâmı bile bize çok gördüğü günlerde, o zamanın tabiri ile ünü her tarafı sarmış "beynelmilel hakem" Cezmi Başar'ın "bizlere gösterdiği yakınlığı" unutmam mümkün mü?.. O gün bugündür, ona "Cezmi Ağabey" derken, biliyorum ki, Yenigün Gazetesi'nin Mehmet Ali Kışlalı klânı (Öcal Uluç - Hıncal Uluç - Ahmet Taner Kışlalı ve daha sonra aramıza katılanlar, Oktay Kurtböke'ler, Kurthan Fişek'ler, Güneş Tecelli'ler, Günaltay Şibay'lar, Çelik Arıoba'lar, Yaşar Güngör'ler) için adının sonuna koyduğumuz o "ağabey" eki, "yaş farkından ve saygıdan öteye" bambaşka bir şeydi; sevgiden başlayarak, dostluğa ve de hocalığa doğru kanat açan bir geleceği ifade ediyordu! Efendiliği, güler yüzü, edep ve adap titizliği, sevgi - saygı -arkadaşlık çizgisindeki hassasiyeti, dürüstlüğü, insanlığı, ağabeyliği, örnek özel hayatı ve aile babalığı ve elbette hocalığı (Spor yazarı olarak futbol hakemliğiyle ilgili ana bütün bilgileri bize anlatan adamdı) ile o hep bizim "Cezmi Ağabeyimiz" olarak yaşadı, sonra bir gün, telefonuma gelen "bir cemiyet mesajı", onun bizleri "buralarda bırakarak" cennete gittiğini haber verdi; ağladım!.. "Hakemlik hocalığı" kadar, "insanlık ve gazetecilik dersleri de verirdi", bizlere. Gençliğin itelediği "öne çıkma, okunma ve konuşulma tutkusu" ile kaleme aldığımız "sert - ağır eleştirileri", (Ki, hakem olarak bu eleştirilerden nadir de olsa, o da nasibini alırdı) neden ve nasıl yumuşatmamız gerektiğini, bizleri kırmadan, üzmeden anlatır, "Unutmayın çocuklar, hiç bir şey bir kalbi kırmaya değmez" derdi!.. Bana, daha sonra birkaç "gazetecilik davasında avukatlığımı yapan" rahmetli Prof. Dr. Faruk Erem hocamızın "Bak Öcal kardeşim, 'eyleme yönelik' yapacağın en ağır eleştiriler suç değildir ama 'kişiliğe bir fiske vurmaya kalktın' mı, seni ben bile kurtaramam" diye verdiği "hukuk dersini", bir yazımda "onunla ilgili" ağır bir eleştirimi "Sahada çaldığım ya da çalmadığım düdüklerle ilgili her türlü eleştiri senin hakkındır, ama şahsıma yönelik bu satırın, işte o olmaz, olmamalıydı. Bir gazeteci olarak senin görevin beni değil, hakem olarak verdiğim ya da vermediğim kararları eleştirmek değil mi" diyerek karşılayıp, bir "hayat dersi" olarak verişini gazetecilik hayatım boyunca "unutmamaya çalıştım"; bugüne kadar önce daktilomun, son yıllarda bilgisayarımın başına, önce onun, sonra Erem Hoca'nın açıkça verdikleri "bu ana dersi" hep hatırlayarak oturdum!.. İşte o yüzden 56 yıllık meslek hayatımda, "çok ağır eleştiriler de yapmama rağmen", hakkımda sadece "iki dava açıldı" ve iki davayı da "açanlar kaybettiler!.." Nur içinde yat, sevgili Cezmi Ağabey, geride kalanlara sabır ve başsağlığı dilemekten, onların acılarını "gönülden" paylaşmaktan başka elimden bir şey gelmiyor. Belki bir gün "bir başka mekânda hasret gidereceğimizi düşünmek" tek tesellim!.. Ne var ki, Türk hakemliğinin unutulmayacak anıt adamlarından Cezmi Başar'a, hayatını sporumuza ve futbolumuza, bu arada gazeteciliğe, futbol yorumculuğuna adamış bu büyük adamın aramızdan ayrılışında gösterdiğimiz "vefasızlığa" karşı söyleyecek de üç kelimem var; "Yazıklar olsun bizlere!.."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.