Ölümsüzlüğün sırrı…

A -
A +

Ölümsüz insan yoktur… Ama “adını ölümsüzleştirerek ‘ölen’ insan” vardır…

Dün sabah, “çarşamba yazımı” yazmak için bilgisayarımın başına oturduğumda, her zamanki gibi, gazetelerin spor sayfalarında ve yazarları arasında “ufuk turu” yaparken… Sevgili kardeşim Hıncal Uluç’un Sabah’taki yazısını tıklayınca… Karşıma “Ölümsüzlüğün sırrı” başlığı çıktı ve içim “cızzz” etti; “Eyvah” dedim kendi kendime; “Benim çarşamba yazacağım konuyu, Sevgili Hıncal bugün yazmış… Bize başka konu yazmak kaldı.”

Yazısını baştan sona tıkladım; Yooo, o Bedri Baykam’ı, Orhan Ayhan’ı, Alp Yalman’ı yazmıştı…

Ve de… “Rafael Nadal’ın, tenisin “4 Grand Slam Turnuvası’ndan biri olan (Diğerleri Fransa Açık -  Wimbledon - Amerika Açık)  Avusturalya Açık’ta, Medvedev’i yenerek kupayı alışını yazmak” bana kalmıştı…

Nadal “inanılmazı” başarmış ve “adını ‘sporun ölümsüzleri arasına” yazdırmıştı…
Evet, İspanyol Nadal, Sırp Djokovic ve Amerikalı Federer ile beraber bugünün tenisinin “en büyüklerinden biri” idi. Üçünün de, “grand slam turnuvalarında “20’şer kupaları vardı” ve “21’inci kupayı kazanarak ‘tek başına’ 21 rekorunu ulaşmak” için yarışıyorlardı.

Nadal “uzun süredir sakattı”; değil turnuvalara katılmak, “antrenman bile” yapamıyor, “emekliye ayrılacağı” yazılıp, söyleniyordu. Üç ay önce, “çalışmak için kortlara çıktığında” neredeyse “kendisi” de umutsuzdu…

Sonra Abu Dabi’de korta çıkmış, “kendisinden çok daha uzun bir sakatlıktan çıkan” İngiliz rakibi Andy Murray’ye (6-3 ve 7-5) iki setle yenilmişti. Dahası, o turnuvadan dönüşte yaptırdığı test “pozitif çıkınca” evinde karantinaya alınmıştı.

Bunca şanssızlıktan sonra Melbourne’e geldiğinde ve Rod Laver Arena’nın kortlarına çıkıp “Belki bir iki tur geçebilir, sonra elenir” diye ahkâm kesenleri yanıltacak maçlar çıkarmaya başlayınca, hava birdenbire değişmişti… “Nadal, ‘Nadal’ olarak” kortlardaydı… Ve de bir iki hafta önce…

“En büyük rakibi” Djokovic’in “aşısızların giremediği” Avusturalya’ya girebilmesi için ‘sahte belgelerin düzenlendiği, sahte beyanlarda bulunulduğu” ortaya çıkmıştı. Dünyanın bir numarası, “tam bir skandal kuyusuna düşerek” turnuvadan ihraç ve “gözaltında” Avusturalya’dan sınır dışı edilmişti.

Böylece, Nadal’a “ilk turları geçerlerse” yarı finalde Djokovic’le karşılaşmamasının yolu da açılmıştı. “Dünya 6’ncısı durumunda olan” İspanyol raket, yarı finalde beş sette Yunanlı Tsitsipas’ı yenerek finale çıkınca, karşısında “Dört ay önce Amerika Açık’ı kazanan” dahası “kendisinden 10 yaş küçük olan” Rus Medvedev’i bulmuştu.
İlk iki seti, “fırtına gibi esen” Medvedev kazanmış, tribünlerde çoğunlukta olan Nadalcılar suspus olmuşlardı…

Ne var ki, 36 yaşındaki Nadal “Ben ‘bitti’ demeden bitmez” demiş ve “Sonuna kadar mücadelenin en büyüklerinden biri olarak” art arda “nefesleri kesen” üç seti ve 5 saat 24 dakikalık maçı kazanıp “21 rekoruna” damgasını vurmuş, “ölümsüzlüğün sırrına” ulaşmıştı.

Şimdi, mayıs - haziranda Fransa Açık vardı ve Paris’teki Roland Garros kortlarının zemini “toprak” ve de “toprak pistlerin prensi” de Nadal’dı.

Rod Laver’deki kupa töreninde “Devam” diyen İspanyol, sakatlanmazsa “rekorunu 22 kupaya çıkarmak için” Roland Garros’a “en iddialı aday” olarak gidecekti!...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.