Genel Kurulda Galatasaray’a ihanet mi edildi?..

A -
A +
 Bu soruyu kendi kendime sordum ve cevap olarak “Evet” diyemedim ama “Hayır” da diyemedim...
 
İş o hâle geldi ki, sosyal medyada “yazımın başlığı olan” soruya kadar uzandı. Bu konuyu yazarken, “Bu soruyu kendi kendime sordum” ve cevap olarak “Evet” diyemedim ama “Hayır” da diyemedim… Zira, ortada ve “hayati” ve “fasa fiso ‘İdari İbrasızlık’ kararından çok öte” bir karar vardı. Bu karar, Galatasaray’ı ve gelecek yeni yönetimi, “transfer ayı” öncesi “bütçesiz” bırakıyordu…
 
Danıştay’ın “içtihat hâline gelmiş olan” Adnan Polat ile ilgili “İdari ibrasızlık kararını yok sayarak iptal etme” kararı ortada iken… Bu “intikam rezaletinin geçen yönetim döneminde de tekrarlanmasına karşı” rahmetli Mustafa Cengiz ve arkadaşlarının “hukuk savaşını kazanmaları” da ortada iken… “Bir daha… Bir daha… Kana kan intikam” duyguları içindeki “bugüne kadar birbirine ‘merhabayı bile zorlukla diyen’ iki grubun birleşmesiyle ortaya çıkan” acı tablonun nerelere kadar uzanacağı belli iken… Genel Kurulda “o karar” alındı ve…
 
İstanbul Valiliği gelişmelere el koydu ve Asliye Hukuk Mahkemesinde “Usulsüzlükler var” gerekçesi ile suç duyurusunda bulunuldu, “Genel Kurulun iptali” istendi…
 
İftihar edebilirler, “Galatasaray’ı bu duruma düşürenler” ve üstelik “tahmini bütçeyi onaylamayarak” reddedenler…Yüzünüz kızarıyor mu, şimdi?..
 
Aslında, “İdari ibrasızlık olursa, işin buralara kadar uzanacağını tahmin etmesi gereken” başkan Burak Elmas, “Eğer idari ibra olmazsa başkanlığı bırakır, seçimli genel kurula giderim” diyerek, “genel kuruldan çıkacak ibrasızlık kararının sonrasında ne yapacağını ilan etmişti” ve yaptı…
 
Yaptı ama neden “Tüzükteki idari ibrasızlık kararından sonra seçimli genel kurul isteyen” Tüzük Maddesi’ne göre değil de “Olağanüstü seçimli genel kurul” maddesini” tercih etti?..
 
Zira, “İdari ibrasızlık kararını veren genel kurul iptal edilirse” de “başkan kalmak” istemiyordu…
 
Bu cümlemin altını çizin…
 
İstemiyordu; çünkü, “başaramayacağını” anlamıştı, “Bırakayım” diye düşündü…
 
İstemiyordu; çünkü “Işıtan Gün raporu” elini yapmıştı, görevde kalıp ve “Raporun gereğini yapmak” istemedi ve de “Başkasının, gelenin eli yansın” dedi.
 
Zira Galatasaray’da, “Bu raporla ilgili olarak sosyal medyada kıyametler kopuyordu” ve de birçok soru artarda sıralanıyor; kazan fıkır fıkır kaynıyordu.
 
Ne var ki, “sosyal medyadan çok etkilenen” spor sayfalarında ise sevgili kardeşim Hıncal Uluç hariç, neredeyse “tık” yoktu; Işıtan Gün raporu “nedense” evet açık açık “yok” kabul edilmişti…
 
Hıncal Uluç, konunun 6222 Sayılı “Spor suçları” kanununu yürütecek savcıların, hatta Masak’ın devreye girmesini” istiyor; “Konu bu kadar önemlidir, Türk futbolunu temize çıkaracak fırsattır” diye yazıyordu… (Ben de “İtalya’daki Temiz Eller Operasyonu” gibi “Futbolumuzda da Temiz Eller Soruşturması yapılmalıdır” diye yazmıştım.)
 
Sosyal medyada da Galatasaray taraftarları, “ki, içlerinde camianın bazı duayenleri” de vardı; soruyorlar da, soruyorlardı…
 
Işıtan Gün raporu, bundan önce yapılmış “denetim raporu gibi” örtbas mı edilecekti?..
Divan Kurulunda kurulan “soruşturma komisyonunun yapısı” bu konuda “sonuna kadar gitmeyi” sağlayabilecek miydi?
Neden “bağımsız ve tarafsız” bir soruşturma komisyonu kurulmamıştı?
Yoksa “çöpleri halının altına süpürme” örneği mi uygulanacaktı?..
Bu soruların cevabı “komisyonun açıklanacak raporu ile” verilecekti ama…
 
Asıl “cevabı beklenen bir soru” daha vardı; “Gelecek yönetim bu konuda ne yapacaktı; zira, Işıtan Gün raporu kulüp kasasında onları bekliyordu…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.