"Oy
vermek bir kimlik meselesidir" diyor uzman Temel Aksoy... Ve dünyanın
bütün ülkelerindeki seçmenleri üçe ayırıyor son yazısında;
Birinci
grup, siyasi tercihlerini lidere göre oluşturan gruptur. "Lider odaklı"
seçmenler, beğendiği liderin peşinden gidip ona veya onun partisine oy
verirler.
İkinci grup ise "parti odaklı" gruptur. Bu grubun
benimsediği bir siyasi parti vardır ve partinin lideri kim olursa olsun
bu grup hep aynı partiye oy verir. Bu iki grup bütün ülkelerde seçmenin
büyük çoğunluğunu oluşturur.
Üçüncü grup ise, projeleri ve
vaatleri değerlendirerek oy veren gruptur; hangi parti ya da aday
kendisinin önem verdiği projeleri hayata geçireceğini vadederse o
partiye ya da adaya oy veren gruptur. Bu seçmenler "konu odaklı"
seçmenlerdir.
Nispeten küçük bir azınlık olan "konu odaklı"
üçüncü grubu bir kenara bırakırsak, dünyanın bütün ülkelerinde
insanların oy verme davranışının temelinde mantık ve akıldan çok
değerlerin, kimliklerin ve aidiyetlerin yattığını görürüz.
İnsanlar,
kimlik ve aidiyet duygularıyla siyasi tercih yaparlar. Bu yalnız bizim
ülkemizde değil, hemen hemen bütün ülkelerde böyledir.
LİDERDE KENDİNİ BULMA
İnsanların
büyük çoğunluğu önce bir siyasi partiyle ya da bir liderle duygusal bir
bağ kurarlar. Bu bağı belirleyen, insanın toplum içinde ait olmak
istediği grup ve edinmek istediği kimliktir.
Bu aidiyet bağı,
din, mezhep, ırk, etnik köken üzerine kurulacağı gibi bunların dışında
tamamen kendini bir gruba yakın hissetme, onları "kendisi gibi" hissetme
üzerine de kurulabilir.
İnsan bir kere bu bağı kurunca,
bütün kararlarını bu duygusal bağa göre vermeye başlar. İnsanın inancı,
bütün kararlarını belirler.
Bir partinin ya da bir liderin bu
bağı oluşturması hayati derecede önemlidir. Bir kere bu bağ oluştuktan
sonra liderin ve partinin çoğu yanlışı kendi seçmeni tarafından hoş
görülecek, mantıklı bir açıklamaya kavuşturulacak ve rakiplere karşı her
durumda ve her cephede savunulacaktır.
Seçmeniyle sıkı
duygusal bağ kurmuş bir liderle (ya da partiyle) seçmeni arasına
kimsenin kolay kolay girmesi mümkün değildir. Lider ne yaparsa yapsın
duygusal bağ ve inançlar ağır basacak, "kuzguna yavrusunun anka gelmesi"
misali hatalar hoş görülecek hatta bu hatalar inkâr edilecektir.
Dünyanın
her yerinde seçmenlerin büyük çoğunluğu oy verirken lider veya partiyle
kurduğu bağlara göre oy verir. Seçmen tutumlarını, tavırlarını ve
davranışlarını belirleyen akıl ve mantık değil; seçmenin inançları,
değer yargıları ve edinmek istedikleri kimlikleridir. Oy vermek bir
kimlik meselesidir, akıl meselesi değildir.
DREW WESTN'E GÖRE;
-Siyasi kampanyaların, insanların mantıklarına değil duygularına hitap etmesi,
-Siyasi iletişimin içinde mutlaka kolektif bilinç altına hitap eden öyküler olması,
-Bu öykünün bir kahramanı olması,
-İçinde yoğun duygu barındırması
-Dostların ve düşmanların net olması,
-Bir annenin çocuğuna hayat dersi vermesi gibi son derece kolay anlaşılır değer yargıları barındırması,
-Öykünün kolay hatırlanır ve başkalarına kolay anlatılabilir olması gerekir.
ÖNCE DUYGULAR
Duygulara
hitap eden seçim kampanyalarının etkisi tartışılmazdır; sadece akla
hitap eden kampanyalar ise seçmende karşılık bulamaz.
Bu
nedenle, insan hakları, özgürlükler, demokrasi, şeffaflık, gibi
kavramları üzerine kurulu kampanyaların başarılı olması daha zordur. Bu
kavramlar akla hitap eden kampanyalar olduğu için seçmenlerin
duygularını harekete geçirmez, insanları peşinden sürüklemez.
Buna
karşılık, kimliklere, değer yargılarına ve inançlara hitap eden
kampanyalar insanlarda duygusal karşılık bulduğu ve bir "duygudaşlık"
meydana getirdiği için çok daha etkilidirler. Bu kampanyalar insanları
harekete geçirir.
Markalar dünyasında da siyaset dünyasında da insanların duygularına ve kimliklerine hitap etmeyen iletişimin etkisi yoktur.
Siyaset
dünyası inançların, değer yargılarının, hayat tarzlarının, kimliklerin
dünyası olduğu için siyasi kampanyalarda duygulara hitap etmek olmazsa
olmaz bir zorunluluktur.
Her seçimin neticesini belirleyen bu duygudaşlığın ve aidiyet hissinin ne kadar güçlü kurulabildiğidir.
Neden?
Mustafa Sarıgül diyor ki;
"Almanlar beni izlemeye başladıysa kesin kazandım?..."
Neden?...
...
-Almanlar kazanınca biz de kazanmış sayılıyoruz...
...
-Bir kaseti Türkiye'den seyretmekle Almanya'dan seyretmek farklı şeyler...
...
-Telefon kodunu ezbere bildiğimiz ve telefon kodumuzu ezbere bilen tek ülke...
...
-Yenilginin zafer sayıldığı ülke olduğu için...
Olur öyle...
Geçenlerde bizim bir arkadaş anlattı...
Olay Batman'da yaşanmış, kayıtlara geçmiş, tamamen gerçektir;
Bir çocuk bozuk para yutmuş, doktora götürmüşler...
Doktorlar da sormuş, 'Çocuk ne kadar yuttu' diye...
Baba cevap olarak '1 lira' demiş...
Tabii paraları çıkarmışlar...
Ortada iki 25 kuruş bir de 50 kuruş var...
Meğer bizim baba, doktora yutulan paranın toplamını söylemiş...
Ana Kumanda...
SİNEM YILDIZ: Ciddi düşünmek sizi korkutuyor mu?...
EVLENECEK ADAM: Evet, kadınlara güvenmeye korkuyorum artık Sinem Hanım... Sütten ağzım yandı bir kere...
EVLENECEK KADIN: Üfleyim mi geçsin?...
(...FLASH / Ne Çıkarsa Bahtına)
(SİNEM YILDIZ KELLESİ GİREBİLİR)
ÖĞRENDİM Kİ;
"-Biten dert, biriktirilmiş kazançmış..."
Bir film diyaloğu
"-Gazeteye ne olacak?..."
-Merak etmeyin... Gazete biz olmadan da bir süre idare edebilir...
"-Ama fikirler, ancak onları savunan birileri varsa hayatta kalır..."
(...Incendies filminden)
Kapak konusu...
Sportif başarısızlıktan sonra bunu da mı gördük?...
Başkan Ünal Aysal'ın üstün finansal dehasının bir ürünü olarak yüklü bir miktar para cezası kesilmiş G.Saray'a...
Toplumsal duruş; ne sadece Elvan açıklamasıyla oluyor, ne de Twitter göndermeleriyle...
Vergini ödemiyorsan diğerleri sadece teferruattır...
Aysal ve ekibi de bu kadar ahlaklı duruş sergileme meraklısı ise bu cezalara sebep olacak ortamı hazırlamayacaklar bir zahmet...
Bu konu, "Bize komplo kuruldu"nun çok üzerinde...
İşe yarayacaksa not düşeyim; Galatasaraylıyım...
(...samet.duru@gmail.com)
KRAMPON
MANCİNİ ile uzun yıllar devam etmek için kavga çıkaran G.Saray takımının yöneticilerinin, kulüp binasında ne içtiği halen açıklanmadı...
...
ÇATLADIKAPI oyuncuları, mesir macunu yedikten sonra bugün 17:00'da dayanıklılık antrenmanına çıkacak...
...
"ÖNCELİKLİ planımız
şampiyon olmak" diyen Biliç, terslik olması durumun da "b" planı olarak
ikinci, o da olmazsa "c" planı olarak üçüncü, en son olarak ise "Du
bakalım" planı uygulayacaklarını da belirtti.
...
YEDEK kulübesinde yere düşen Burak Yılmaz, hakemi aldatmaya yönelik hareketten sarı kart gördü...
(SLAVEN BİLİC KELLESİ GİREBİLİR)
Ne çektin be!
"-Kıskançlık..."
(...Arkadaşımız Şevket Eroğul'dan)