Nefs, durgun bir suya benzer

A -
A +

Nefs, diğer varlıklar gibi, Allahü teâlânın yarattığı mahluklardan biridir. Kötülüklerin kaynağı, menbaı olarak yaratılmıştır. Nefs, Allahü teâlânın düşmanıdır. Zevklerine kavuşmak için her kötülüğü yapmaktan çekinmez. İnsan haklarını, kanunları çiğner. Onun zevklerinin sonu yoktur. Allahü teâlâ, bir hadîs-i kudsîde; (Nefsine düşmanlık et! Çünkü o, benim düşmanımdır) buyurmuştur. Allahü teâlâ, hayvanların yaşayabilmeleri ve üremeleri için, onlarda iki kuvvet yaratmıştır. Biri, muhtaç oldukları, lezzet aldıkları şeyleri istemek, onlara kavuşmak kuvvetidir ki buna, şehvet denir. İkincisi, yaşamalarına zararlı olan şeylerden kaçmak, bunlara karşı savunmak kuvvetidir ki bu kuvvete de, gadab denir. Allahü teâlâ, insanlara, çalışabilmeleri ve çalışmaktan usanmamaları için, üçüncü bir kuvvet daha vermiştir ki bu da, 'nefs'dir. Bu kuvvet, şehvetlere kavuşmak ve gadab edilenlerle döğüşmek için insanı zorlar. Fakat insanın nefsi, bu işinde bir sınır tanımaz. Yaptığı işler, hep aşırı, hep zararlı olur. Meselâ hayvanlar susayınca, temiz suyu kolayca bulur, içer ve doyunca, artık içmez. İnsanı nefsi zorlayarak doyduktan sonra da içirir. Sığır aç olunca, çayırda otlar, doyunca, yatar, uyur. İnsan aç olunca, çayırda otlayamaz. Bulduğu otlar arasında seçim yapması, seçtiğini soyup, temizleyip, pişirmesi lâzımdır. Nefs, bu yorucu, usandırıcı işleri seve seve yaptırır. Fakat, hoşuna gideni, doyduktan sonra da yedirir... Doğruyu eğriden ayırmak! Allahü teâlâ, nefsin insanı felâkete sürüklemesine mâni olmak için, hem nefsin arzûlarına uymayı sınırlayan, hem de nefsi temizleyip, aşırı, taşkın olmaktan kurtaran emir ve yasaklar gönderdi. Bir insan, işlerini yaparken, İslâm dînine uyarsa, nefsi emmârelikten kurtulup, mutmainne olur. Ayrıca Allahü teâlâ, insanlarda, doğruyu eğriden ve faydalıyı zararlıdan ayırabilen bir kuvvet daha yarattı. Bu çok kıymetli kuvvet, 'akıl'dır. Akl-ı selîm sâhibi olan kimse nefsine uymaz, İslâm dînine uyar. Aklı dinlemeyen kimse ise, nefsine uyar. Ebû Saîd-i Harrâz hazretleri nefsine muhalefet etmekte çok gayretli idi ve şöyle buyururdu: "Nefs, durgun bir suya benzer. Dıştan bakılınca temiz gibidir. Ama biraz tahrik edilip dalgalandırılınca dibinde saklı pek çok mikropların olduğu görülür. Nefsin durumunu anlamak için onu imtihan etmelidir. Hem de mihnetle, meşakkatle ve boş arzularına muhâlefet etmekle imtihan etmelidir. Herkes nefsine bakmalı, mihnet ve meşakkat ânında ne gibi bir şekil alıyor. Yersiz ve boş arzularını yenebilmek için direnmesini biliyor mu, görmeli ve bilmelidir." Abdülkâdir Geylânî hazretleri buyuruyor ki: "Âhireti sermâyen, dünyâyı bu sermâyenin kazancı yap. Zamânını, önce âhireti elde etmek için sarf et. Sakın dünyânı sermâye, âhiretini onun kârı şeklinde yapma. Böyle yaparsan, dünyâdan artan zamânını, âhiretin için sarf edersin. Bu zaman zarfında namazlarını kılmaya çalışırsın. Fakat çabucak kılayım diye, rükünlerine riâyet etmezsin. Sonra dünyâ işlerinden dolayı yorulur ve bitkin düşersin. Geceleri kazâ namazı kılmaya fırsat bulamazsın. Yorgunluktan ölü gibi yatar, gündüz de faydasız olursun. Nefsine tâbi olur ve ahiretini dünyâya karşılık satarsın. Nefsinin kölesi ve onun bineği olursun. Hâlbuki sen, nefsine binmek ve onu doğru yola sokmakla emrolundun. Sen, nefsinden gelen istekleri kabûl etmekle, kendine zulmettin, ipini onun eline verdin. İsteklerinde, lezzetlerinde, nefsin hevâsına uydun. Sonunda dünyâ ve âhiretin hayırlısını kaçırdın. Dünyâ ve âhiretini zarara soktun. Böyle olursa, Kıyamet günü din ve dünyâ bakımından insanların en müflisi ve en zararlısı olursun. Eğer nefsini âhiret yoluna çekseydin, âhiretini esas ve sermâye kabûl etseydin, dünyâ ve âhiretini kazanırdın. Nefsin kötülüklerinden korunur, iyilerden olurdun." Varlıkların en câhili!.. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: "Allahü teâlâ, İslâmiyyeti, bozuk âdetleri, çirkin modaları kaldırmak ve nefs-i emmârenin benlik, izzet-i nefs çılgınlıklarını yatıştırmak için gönderdi. Nefs-i emmâreden hâsıl olan kötülükler, insanın kendi hastalığıdır. Dışarıdan gelen kötü istekler, şeytândan gelmiş olmakla berâber, geçici hastalıklardan olur. En büyük düşmanımız, nefsimizdir. Dışarıdaki düşmanımız, bu iç düşmanın yardımı ile bize saldırıyor. Varlıklar içinde en câhil olanı, insanın nefsidir. Çünkü, her isteği, Allahü teâlânın yasak ettiği şeylerdir. Her işi, sâhibi olan ve bütün iyiliklerin sâhibi bulunan Allahü teâlâya karşı gelmektir." Netice olarak Mücâhid bin Cebr hazretlerinin buyurduğu gibi: "Nefsini azîz eden dînini yıkar. Nefsini zelîl eden kimse ise, dînini azîz eder."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.