Yol uzun, yük ise ağırdır...

A -
A +

İnsan, ruhlar âleminden ana rahmine ve oradan da dünya hayatına geldi. Dünyada kendisi için takdir edilen ömür bitince, kabir hayatına geçecek, oradan da Mahşere gidecek ve Mahşerde hesap bittikten sonra, yolculuk, Cennet veya Cehennemle son bulacaktır. Bu uzun yolculuğun sorumluluk sahası, dünya hayatıdır. İnsan, burada inanıp, inanmamasına, emirleri yapıp yapmamasına göre, yolculuğunu Cennet veya Cehennemle noktalayacaktır. İnsanın yolu uzun olduğu gibi yükü de çok ağırdır. Zira Allahü teâlâ, emir ve yasaklarla, insanı sorumlu kılmıştır. Bu yükü, diğer mahluklar yüklenmekten çekinmişlerdir. Ahzâb sûresinin 72. âyet-i kerimesinde meâlen: (Emâneti göklere ve yere ve dağlara bildirdik, yüklenmek istemediler. Ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. İnsan zâlim oldu. Câhil oldu) buyurulmaktadır. İnsanın cahil ve zâlim olması, yaratılış maksadını kavrayamaması ve ne için yaratıldığını unutarak, Allahü teâlâdan uzaklaşmasıdır. Halbuki insan, Allahü teâlâyı bilmek, tanımak ve Ona ibadet etmek için yaratılmıştı. "Onu insan yüklendi!" Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretleri çok ibâdet ederdi. Yine bir gece sabaha kadar namaz kılmıştı. Yakınları kendisine; -Bu nasıl namazdır? dediler. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretleri onlara; -Allahü teâlânın yenilmez arslanı hazret-i Ali, namaz vakti olunca titrer ve rengi solardı. Ona; "Ey İmâm! Neyin var?" diye sorulduğunda, o; "Kur'ân-ı kerîmde meâlen; "Biz emâneti, göklere yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, korktular. Onu insan yüklendi" buyuruldu. Emânet vakti geldi" derdi. Namaz, sözle anlatılamayacak bir şekilde Allahü teâlâ ile konuşmaktır. Hazret-i Ali'nin hâli böyle olunca bizlerinki nasıl olmalıdır? buyurdular. Nimet büyükse, külfeti de büyük olur. İnsana yüklenen yük ağır ise de, nimeti de çok büyüktür. Ayrıca Allahü teâlâ, kullarına yapabilecekleri şeyleri emretmiştir. İnsanları zayıf yarattığı için, her emrinde kolaylık göstermiştir. Nisâ sûresinin 28. âyet-i kerimesinde meâlen; (Allahü teâlâ, ibâdetlerinizin hafîf, kolay olmasını istiyor. İnsan zayıf, dayanıksız yaratıldı) buyurulmaktadır. Allahü teâlâ, bir hadis-i kudside de: (Ey kullarım, bedenleriniz zayıf, yol uzak, yük ağır, Sırat incedir. Geminizi yenileyin! Azığınızı bol alın! Yükünüzü azaltın! Hâlis para alın, gittiğiniz yerdeki sarraf kalp (sahte) para almaz) buyurmaktadır. Sâlih bin Beşîr el-Mürrî hazretleri buyuruyor ki: "Dünyâdan sonraki yolculuk çok uzundur. O uzun sefer için, yol azığı hazırlayınız ve biliniz ki, azıkların en hayırlısı, takvâdır yâni Allahü teâlâdan korkarak, haramlardan sakınmaktır." Yolun uzun, yükün de ağır olduğunu bilen bir kimse, hazırlıklı olur. Kendine verilen zamanı iyi değerlendirir. Allahü teâlâ, hadîs-i kudsîde buyuruyor ki: (Ey insanoğlu, günahlarınıza tövbe ederek, kendi kendinize ikrâmda bulunun! Sâlih amel işleyerek cihâd edin! Henüz kıyâmet kopmadan kıyâmetin dehşetini düşünüp ona göre hazırlanın! İşittiğiniz hâlde, sağırlardan olmayın! Gönlünüze gelen sıkıntı, mal ve rızkınızdaki eksiklik, mâlâyanî sözlerden ve zamanı iyi değerlendirmemekten ileri gelir. Başkalarının kusûrlarını gördüğü vakit, kendi kusûrunu hâtırlamayan, şeytanı sevindirir, Rahmânı gücendirir. Gizli ve açık bütün yaptıklarınızdan sorulacaksınız. Oruç tutanlara sayısız nimetler ihsân ederim. Tövbe edenleri azâbımdan emîn kılarım. Her ni'met bendendir. Bunun için yalnız bana şükredin! Her şeyi veren benim. Her şeyi benden isteyin! Rahmetimden ümit kesen helâk olur.) Habîb-i Acemî hazretlerin hanımı, sâlihâ bir kadındı. Kendisi ile berâber ibâdete devâm eder, bâzan gece yarısı Habîb-i Acemî hazretlerini uyandırır ve; "Ey Efendim! Kalkınız. Gece geçiyor, önümüzde uzun bir yol vardır ve azığımız ise azdır. Sâlihler kâfilesi gitti ve selâmete ulaştı. Biz ise geri kaldık" der ve berâberce ibâdet ederlerdi. Dünya ehli kimdir? Dünyada iken kendini hesaba çekmeyen, Allahü teâlânın ve kulların haklarını ödeyerek yükünü hafifletmeyen kimse, ahirette çok pişman olacaktır. Zira Allahü teâlâ, hadîs-i kudsîde; (Dünya ehli, malı çok olup dünyaya sarılan, öfkesini yenemeyen, aza râzı olmayan, kötülük ettiği kimseden özür dilemeyen, mazeret kabûl etmeyen, ibâdette tembellik eden, günah işlemeye hevesli olan, eceli yaklaştığı hâlde uzun emeller peşinde olan, hesâba çekilmeden önce, kendini hesâba çekmeyen, ni'metlere şükretmeyen, belâlara sabretmeyen, herkesi küçük gören, büyüğüne saygı, küçüğüne şefkat göstermeyen, nefsine uyanların indinde akıllı, fakat gerçek akıllılar yanında câhil olan kimselerdir.) Ve; (Ni'metleri geçici ve hayatı sona erecek olan fâni dünyayı nasıl seversiniz?) buyurmaktadır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.