Alın terine razı olabilmek...

A -
A +

Kanaat, çalışmayıp tesâdüfen önüne çıkanı kullanmak, başka bir şey aramamak demek değildir. Kanaat, bileğin emeği, alın teri karşılığı kazanılana râzı olmak, başkasının kazancına göz dikmemek demektir. Başkasının dahâ çok kazandığını görünce, onu kıskanmamak, onun gibi çok çalışmak demektir. Abdülkâdir Geylânî hazretleri; "Acele etme! Acele eden, ya hatâ yapar veya hatâlı duruma yakın olur. Ağır ve temkinli hareket eden, o işte ya isâbet kaydeder veya isâbet etmeye yaklaşır. Acele şeytandandır. Ağır ve temkinli hareket etmek, Allahü teâlâdandır. Umûmiyetle aceleye sebep, dünyâlık toplama hırsıdır. Kanaat sâhibi ol. Kanaat bitmeyen bir hazînedir" buyurmuştur. Kanaat demek, ihtiyâcından fazla kalan kazancını bir yere yığmayıp, İslâmiyetin emrettiği hayırlı yerlere vermek, fakîrlere, kimsesizlere, hastalara, dine hizmet edenlere yardım etmek demektir. Kanaat, böylece iyi ahlâkın kaynağı olduğu gibi, insana mahrûmiyetler içinde kaldığı zamân saâdet temîn eden sarsılmaz bir kale gibidir. Bir şâirin dediği gibi: "Ey zamân! İnsanlara hücûm ederken, beni de herkes gibi sanarak üzerime gelme! Bileğimi bükemezsin! Karşında beni yalnız sanma! Arkamda kanaat gibi yenilmez bir ordu vardır." Verileni kâfi görmüyorsun! Şumeyt bin Aclân hazretleri buyuruyor ki: "Her gün ömrünün bir kısmı gitmekte, sen ise buna üzülmüyorsun. Her gün sana yetecek kadar rızık verilmekte, fakat, sen, sana verilen şeyleri kâfi görmüyorsun ve seni azgınlaştıracak, Allahü teâlâdan uzaklaştıracak şeyi istiyorsun. Aza kanaat etmiyor, çokla doymuyorsun. Kendine ihsân edilen ve içinde bulunduğun nîmetlere şükretmekten âciz iken, daha fazlasını istemek nasıl uygun olur? Hayret edilir, ne kadar çok şaşılır şu kimseye ki, âhirete inanıyor ve dünyâ için çalışıp ona koşuyor. Âhiret için yaratılıp, dünyânın kendisini âhiretten alıkoyduğu kul ne kötü bir kuldur. Halbuki dünyâ fânî âhiret ise bâkîdir." Müslümân, dünyâyı sevdiği, dünyâya düşkün olduğu için değil, Allahü teâlâ, çalışmayı emrettiği için çalışıp kazanır ve eline geçene de, kanaat eder, itiraz etmez. Muhammed Bâkî billah hazretleri buyuruyor ki: "Tevekkül, sebeplere yapışmayıp, tembel oturmak değildir. Çünkü böyle olmak, Allahü teâlâya karşı edebsizlik olur. Müslümânın, meşrû olan bir sebebe yapışması lâzımdır. Sebebe yapıştıktan, çalışmaya başladıktan sonra tevekkül edilir. Yani istenilen şey, bunun hâsıl olmasına sebep olan şeyden beklenilmez. Çünkü, Allahü teâlâ sebebi, istenilen şeye kavuşturmak için, bir kapı gibi yaratmıştır. Bir şeyin hâsıl olmasına sebep olan işi yapmayıp da, sebepsiz olarak gelmesini beklemek, kapıyı kapayıp pencereden atılmasını istemeye benzer ki, edepsizlik olur. Allahü teâlâ, ihtiyâçlarımıza kavuşmamız için kapıyı yaratmış ve açık bırakmıştır. Onu kapamamız doğru değildir. Bizim vazîfemiz, kapıya gidip beklemektir. Sonrasını O bilir. Çok zamân kapıdan gönderir. Dilediği zamân da pencereden atarak verir." Görülüyor ki, çalışmayıp, boş oturup, tevekkül ediyorum demek câiz de ğildir. Tesavvuf büyükleri, çalışmaya, sebebe yapışmaya başlayıp, bundan sonra tevekkül etmeli demişlerdir. Allahü teâlâ bir hadîs-i kudsîde buyuruyor ki: (Ey Âdemoğulları! Bir kimse benim kazâma râzı olmaz ve benim tarafımdan gelen belâlara sabretmez, verdiğim nimetlerime şükretmez, ihsân ettiğim dünyâ nimetlerine kanaat etmezse, başka bir Rab arasın. Ey Âdemoğlu! Bir kimse benim belâma sabrederse, benden râzı olmuş olur, yanî rubûbiyyetimi tasdîk etmiş olur.) Seyyid Emir Hamza hazretleri; "Allahü teâlânın size verdiğine kanaat ediniz. Çünkü haram yollardan kazananlar, dâimâ sıkıntı ve üzüntü içinde olur. Kanaat eden de, her zaman neşeli ve rahat olur" buyurmuştur. Kim kanaat ederse... İbn-i Cevzî hazretleri de buyurdu ki: "Kim kanaat ederse, geçimi iyi olur. Kim de, dünyâ lezzetlerini haram yollardan ararsa, geçim sıkıntısı çeker." Netice olarak; kanaat, insanın kısmetine düşen rızkına râzı olmasıdır. Kanaatkâr olmak, rahatlığa kavuşturur. Sabır, tökezlemeyen binek, kanaat ise bükülmeyen kılıçtır. Aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz. İnsan kendine değil Allahü teâlâya güvenmelidir. İnsana düşen görev budur. Ele geçen mevcuda şükür ve kanaat etmeli. Zira kanaat, insanı zengin yapar, yerinde kullanılmayan zenginlik ise, azdırır. Allahü teâlânin verdiği rızka râzı olanı, başkalarının elinde bulunan nimetler mahzûn etmez. Sa'dî-i Şîrâzî hazretlerinin buyurduğu gibi: "Hak teâlânın lütuf ve ihsân buyurduğu bahta ve rızka kanaat etmeyen kimse, Rabbini bilmemiş ve O'na itâat etmemiş olur. Ey sebât etmeyip, rızık için didinip duran kişi! Sakin ol, zira yuvarlanan taş üzerinde ot bitmez."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.