Güzel ahlâk, takdire râzı olmaktır

A -
A +

Ahlâk; insanda yerleşmiş huylar demektir. İnsanı kötü huylardan uzaklaştırıp, güzel huylar edinme yollarını öğreten ilme de, Ahlâk İlmi denmektedir. Müslümânlık, iyi, güzel ahlâk demektir. Peygamber efendimiz; (İyi huyları tamâmlamak, iyi ahlâkı dünyâya yaymak için gönderildim) buyurmuştur. Her Müslümânın, Resûlullah efendimizin hattâ, Allahü teâlânın ahlâkı ile ahlâklanması lâzımdır. Çünkü Peygamber efendimiz; (Allahü teâlânın ahlâkı ile huylanınız!) buyurmuştur. Peygamber efendimiz, şu duâyı da, sık sık okurlardı: (Ya Rabbî! Senden, sıhhat ve âfiyet ve emânete hıyânet etmemek ve güzel ahlâk ve kaderden râzı olmak istiyorum. Ey merhamet sâhiblerinin en merhametlisi! Merhametin hakkı için, bunları bana ver!) Kötülükler deposu!.. Herkes, ahlâkının güzel olmasını ister ve bunun için de çaba sarf eder. Ama güzel ahlâk sahibi olmak kolay değildir. Çünkü Allahü teâlâ, nefsi, inkârın ve bütün kötü huyların kaynağı olarak yaratmıştır. Kötülükler deposu olan nefs, küfrden kurtulur, imân ile şereflenirse, Allahü teâlânın kazâ ve kaderinden râzı olur. Allahü teâlâ da, ondan râzı olur. O zaman nefs, kendini anlar ve büyüklük, kendini beğenmek hastalığından kurtulur. Tevâzu sahibi olur, herkese şefkatle, merhametle muâmele eder. İnatçı, kırıcı tavrından vazgeçip güzel huylarla donanır. Eli ve dili ile kimseye zerar vermez. Zaten Peygamber efendimiz de; (Müslümân demek, Müslümânlara eli ile, dili ile zarâr vermeyen kimse demektir) buyurmuşlardır. Ebû Bekir bin Ebî Sa'dân hazretleri, bir talebesine hitaben; "Ruhlar, nurdan yaratıldı ve karanlık heykellere, yâni bedenlerde yerleştirildi. Ruh kuvvetli olursa, akıl ile hemcins olur ve ona Allahü teâlânın nurları yağmaya başlar. Nefsin zulmeti gider. Böylece nefs, akıl ve rûhun nurlarıyla rûhânî bir varlık olur ve nefs, rûh ile berâber aklın emrine, yoluna girer. Ruhlar ise gelmiş oldukları gayb hazînelerine dönerler ve kaderin akışını öğrenirler. Ruh, kaderden cereyân eden şeylere muttalî olup, öğrenince, kazâ ve kaderden gelen her şeye râzı olur" buyurmuştur. Ebüssü'ûd el-Bâzinî hazretleri buyuruyor ki: "Bütün güzel huylar kalbden, kötü huyların tamâmı ise nefsten doğar. İyi huylu olmak isteyen bir kimse, nefsini tezkiye edip, dînin emir ve yasaklarına itâat eder hâle getirmeli, kalbini de tasfiye ile, Allahü teâlâdan başka şeylerin sevgisini ondan çıkarmalı, bütün günahlar ve kötü düşüncelerden temizlemelidir. Böylece kötü huylar, güzel ahlâka çevrilmiş olur. Kötü huylar gidince, kalbden şek ve şüphe kalkıp, yerini tasdîk alır, şirk yok olur. Gizli ve âşikâr Allaha ortak koşulmaz. Dilde ve kalbdeki çekişme duygusu yok olup, Hakka teslimiyet meydana gelir. Başa gelene ve emredilene kızıp îtirâz etmek şöyle dursun, tam teslimiyet hâli hâsıl olup, cenâb-ı Hakkın takdîr ettiği her şeye râzı olunur. Her iş, Allahü teâlâya ısmarlanır. Tabiatındaki sertlikler, kabalıklar, kırıcı ve incitici davranışlar yok olup, onların yerini yumuşaklık, latîfeler ile güzellikler ve tatlılıklar alır. Kalb temizlenip, nefs doğru yola girince, insanın her hâli değişir. Artık kimsenin ayıpları görülmez olur. Gözler, insanların hep iyi hâllerini görür. Onlara karşı kalbde bulunan katılık, acıma duygusu, şefkat ve merhamete dönüşür. Kin, hased gibi düşmanlıklar terk edilip onlara nasîhat etmek, hep iyilik yapmak duyguları ortaya çıkar. İnsanlar arasında düşmanlıklar ortadan kalkıp, herkes birbirine nasîhat ederek doğru yola çağırırlar. Böyle bir kimsede, nazlanmak kalmaz, korku başlar. Bu korku ondaki hâllerin iyiliğe çevrilmesi sebebiyledir. Kendisinde iyi hâllerin meydana çıktığı kimse, kusûrunu bildiği ve aczini anladığı için korkar ve kusurlarının hesâba sığmayacak kadar çok olduğunu bilir. Allahü teâlânın kendi üzerindeki hakkını, hiçbir zaman ödeyemeyeceğini, kendisine nasîb edilen sayısız nîmetlerin, hayırlı işlerin şükrünü yapmaktan âciz olduğunu anlar. İşte bu anlayışa erişen kimse, Allahü teâlâya hakkı ile kulluk etmeye başlar. Gönlündeki mâbûdlar teker teker yıkılıp gider. Hâlleri ve yaşayışı güzelleşir. Daha dünyâda iken, Cennet hayâtı yaşamaya başlar." Kendine kul olmak! Netice olarak güzel ahlâk, nefsin isyân ve inkâr bataklığından kurtulup, Allahü teâlânın takdirine itirâz etmeyip, râzı olmasıdır. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin buyurduğu gibi: "İyi kul, sâhibinin yaptıklarından râzı olan, onları beğenen kuldur. Kendi isteklerini beğenen kimse, kendine kuldur. Sâhibi, kulunun buğazına bıçak dayasa, kulun bundan râzı olması, sevinmesi lâzımdır. Allah korusun, eğer bunu beğenmez, istemezse, Onun kulluğundan çıkmış, sâhibinden uzaklaşmış olur."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.