Olacak olanı, olmuş bilmeli...

A -
A +

Allahü teâlâ, bir şeyi yaratacağını ezelde irâde etti, diledi ise, az veyâ dahâ çok olmaksızın, o şey, dilediği gibi var olur. Dünyayı geçici ve imtihân yeri olarak, Cennet ve Cehennemi de sonsuz kalınacak şekilde yaratmıştır. Cenâb-ı Hak, ezelde böyle dilemiş ve böyle de olacaktır. İnsanlar da, Allahü teâlâya kulluk, ibâdet etmek için yaratılmıştır. Bu sebeple insan, sonsuz saâdete kavuşmak için, yaratılış gayesine dikkat etmelidir. Çünkü dünya nimetleri geçicidir. Dünya, ebedi kalınacak bir yer değil, âhirete gitmek için bir binek gibidir. Sevinç yeri değil, ayrılık yeridir. Akıllı olan bir kimse, bu fâni dünyaya düşkün olmaz, kulluk vazifesini hakkıyla yapar. İmâm-ı Rabbânî hazretleri, bir talebesine hitaben buyuruyor ki: "Yavrum, yakında, elbet öleceksin! O hâlde! Kendini ve herkesi ölmüş bil! Duymaz, kımıldamaz bir taş gibi düşün! Zümer sûresi, 30. âyetinde meâlen, (Sen elbette öleceksin! Onlar da elbette ölecekler!) buyuruldu. Ey evlâdım! Yalancılığı çok defa görülmüş olan birisi, düşman bu gece, filan yerden baskın yapacak dese, idâreciler, akıllılar, karşı koyma güçlerini düşünmez mi? O kimsenin yalancı olduğunu bildikleri hâlde, tehlike bulunan işlerde, ihtiyâtlı, tedbîrli, uyanık bulunmak lâzımdır demezler mi? "Bu nasıl bir îmândır?!." Hep doğru söyleyici olan Muhammed aleyhisselâm, tekrâr tekrâr, açıkça, âhiretin sonsuz azâblarını bildiriyor. Buna inanmıyorlar. İnanılsa da, tedbîr, kurtulma çâresi düşünmüyorlar. Hâlbuki Muhammed aleyhisselâm, kurtuluş yolunu da göstermektedir. O hâlde, Muhammed aleyhisselâmın sözlerine, bir yalancının sözleri kadar kıymet vermemek, nasıl bir îmândır? Îmânım var demek, Müslümânım demek, insanı kurtarmaz. Kalbin inanması, yakîn hâsıl etmesi lâzımdır. Hâlbuki, yakîn nerede? Zan bile yok. Belki vehim bile değil. Çünkü, tehlikeli zamânlarda vehim edilen şeye karşı da, tedbîr almak, akıl îcâbıdır." Ebu Süleyman Darânî hazretleri vefât etmek üzere iken yanındakiler; -Ne mutlu sana ki, affı ve rahmeti bol olan Allaha gidiyorsun derler. O da; -Evet iğneden ipliğe her şeyin hesabını vermek üzere gidiyorum buyurur. Yûsuf Nebhânî hazretleri, Hulâsat-ül-kelâm kitabında buyuruyor ki: "Dünyâ hayâtı çok kısadır. Her günü geçip hayâl olmaktadır. Her insanın sonu ölümdür. Bundan sonrası da, yâ dâimî azâb veyâ ebedî nimetlerdir. Bunların vakitleri, herkese süratle yaklaşmaktadır. Ey insân! Kendine merhamet et! Aklından gaflet perdesini kaldır! Bâtılın bâtıl olduğunu görerek, ondan kurtulmaya çalış! Hakkın hak olduğunu da görerek, ona tâbi ol, sarıl! Vereceğin karâr, çok büyük, çok mühimdir. Vakit ise, çok azdır. Muhakkak öleceksin! Öldüğün vakti düşün! Başına geleceklere hâzırlan! Hakka tâbi olmadıkça, ebedî azâbdan kurtulamazsın! Son pişmânlık fayda vermez. Ey insan! Başına gelecekleri düşün! Ömrün tükenmeden, aklını başına topla! Etrâfında gördüğün, konuştuğun, sevdiğin, korktuğun kimselerin hepsi, birer birer öldüler. Birer hayâl gibi, gelip gittiler. İyi düşün! Ebedî ateşte yanmak, ne büyük azâbdır! Sonsuz nimetler içinde yaşamak ise, ne büyük nimettir. Bunlardan birini seçmek, şimdi senin elindedir. Herkesin sonu, bu ikisinden biri olacaktır. Bundan kurtulmak imkânsızdır. Bunu düşünmemek ve tedbîr almamak, büyük câhillik ve cinnettir." "Önce zaruri ilimleri öğren!" İlim çoktur fakat ömür kısadır. O halde önce dinde zaruri lâzım olan ilimleri öğrenmeli ve bunlarla amel etmelidir. İnsan, ölümü hatırladığı müddetçe, hasedi ve kıskançlığı terk eder. Ölümü gerçekten tanımış bir kimseye, dünya belâları, musibetleri, dert ve sıkıntıları çok hafif gelir. İnsan, ölüme hazırlanırsa, huyu güzel olur. Ölümü hatırlatmak, mümin için müjdeli haber gibidir. Şaşılır şu kimseye ki, dünyaya hırsla sarılır, halbuki ölüm, onu aramaktadır. Unutmuş ama unutulmuş değildir. Güler ama, bilmez ki, Rabbi ondan râzı mıdır, yoksa değil midir? Dünya deniz gibidir. Çok kimse, bu denizde boğulmuştur. Bu denizde boğulmamak için, binilen geminin takvâ, yükün imân ve hâlin de, tevekkül olması lâzımdır. Bunlara sahip olan bir kimse, dünyada meydana gelen şeyler için üzülmez. Olacak olan, zaten olmakta ve insanın bunları değiştirmesi, akan suyu tersine çevirmesi, mümkün değildir. Netice olarak insan, ölümü özüne sevdirmelidir. Çünkü ölüm, nasıl olsa yani inansa da, inanmasa da insanın başına gelecektir. Bir şey muhakkak olacaksa, onu olmuş bilmeli, ona göre tedbir almalıdır. Peygamber efendimizin buyurduğu gibi: (Cebrâîl aleyhisselâm bana geldi, dedi ki: Yâ Muhammed! İstediğin gibi yaşa, muhakkak öleceksin. İstediğini sev, muhakkak ondan ayrılacaksın. İstediğini yap, muhakkak karşılığını göreceksin.)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.