Ölümü sevenin yüzü güler...

A -
A +

Ölümü hatırlamak, ömrü uzatır, çok yaşama arzusu ise, ömrü kısaltır. Böyle bir kimse, üç şeye hasret gider. İsteklerine doymaz, umduğuna kavuşamaz ve âhiret için kâfi hazırlık yapamaz. Bişr-i Hâfî hazretleri; "Dünyâyı seven kişi ölümü sevmez" buyurmuştur. Ölümü hatırlamak ve sevmek, huzur ve saâdetin kaynağıdır ve ömrü uzatır. Ölümü unutmak ise, ömrü kısaltır. Zaten insan, yaşadığı anı, son an diyerek değerlendirmeli ve ona göre çalışmalıdır. Ali Müttekî hazretleri; "Şöyle bir kimse düşünün: Ölümü tatmış, ölümden sonraki şeyleri, başa gelecekleri görmüş, sonra Allahü teâlâ tekrar onu ikinci defâ dünyâya göndermeyi dilemiş ve göndermiş. Böyle bir kimse hiç ölümden gâfil olur mu? Ölümü hiç unutur mu?" buyurmuştur. Ölümü hatırlamak, insanda bulunan hırs ateşini söndürür. Ölüm ve ölümü hatırlamak, kötülük yapmaya karşı bir frendir. Yani koşan insanı, yuvarlanan taşı durduran ve insana düşünme payı veren ancak ölümdür. Ölüm, Müslümanın tesellisidir ve dünyanın kahrına, sıkıntısına, bu teselli ile sabreder. Bunun için Müslümanın ölümü, hayattır, hem de sonsuz hayattır. Sevginin bir işaretidir... Ölümü hatırlamak, Allahü teâlânın sevgisinin bir işaretidir. Akıllı insan, ölümü ve âhireti düşünen, ona göre tedbir alan kimsedir. İnsan, ölüme hazırlanırsa, huyu güzel olur ve ölümü hatırladığı müddetçe, hasedi ve kıskançlığı terk eder. Recâ bin Hayve hazretleri; "İnsan, ölümü hatırladığı müddetçe, hasedi, kıskançlığı terk eder" buyurmuştur. Ölümü gerçekten tanıyan, bilen bir kimse, dünya sıkıntılarına aldırmaz, bunları kendine dert edinmez. Zira Ka'b-ül-Ahbâr hazretleri; "Ölümü gerçekten tanımış bir kimseye, dünyâ belâ ve musîbetleri, dert ve sıkıntıları çok hafif gelir" buyurmaktadır. Ölümü hatırlatmak, mümin için müjdeli bir haber gibidir. Abdüla'lâ Kureşî hazretleri; "İki şey var ki beni dünyâ zevklerine dalmaktan alıkoyuyor. Bunlar ölümü hatırlamak ve Allahü teâlânın dâima huzurunda bulunmaktır" buyurmuştur. Ölmek, yok olmak değil, yeni bir hayatın başlangıcıdır ve bir odadan başka bir odaya geçmek gibidir. Ölmek felâket değil, öldükten sonra başa gelecekleri bilmemek felâkettir. Ebû Bekir Tamistânî hazretleri, sevdiklerine; "Ölüm, âhiret kapılarından bir kapıdır. Bu kapıdan geçmeyen Allahü teâlâya kavuşamaz" buyururdu. İnsan, ölümü özüne sevdirmelidir. Çünkü ölüm, nasıl olsa gelecektir. Bir şey muhakkak olacaksa, onu olmuş bilmeli, ona göre tedbir almalı. İnsanın gideceği yer, bulunduğu yerden daha iyi ve güzelse, oraya gitmekte tereddüt etmez ve sevinir. Bu sebeple din büyükleri; "Gideceği yere inanan, imân eden ve bunu bilen bir insan, nasıl olur da ölümü istemez" buyurmuşlardır. Dünya için çalışan kimseye, rahat yoktur. Rahat etmek için ölüme hazırlanmak lâzımdır. Ölümü düşünen rahat eder. Yahyâ bin Muâz-ı Râzî hazretleri; "Ölümü bir tabağa koyup çarşıda satsalardı, âhiret ehli, başka bir şeye bakmayıp onu satın alırdı" buyurmuştur. Dünya için çalışan yorulur, âhiret için çalışan ise yorulmaz. Çünkü âhiret için çalışanın hedefi, Allahü teâlânın rızasını kazanmaktır. Abdürrezzâk Ali Efendi buyuruyor ki: "Kalbi Allahü teâlânın sevgisi ile diri olanın ölümü hayattır. Kalbi nefsin arzuları ile ölmüş olanın hayâtı ise ölüdür. Ölüm, ölmeden önce ölünüz, sırrına eren âşıklara rahmet, devlet, saâdet ve izzettir." İnsanlar, kıyâmet günü başlarına gelecek dertleri bilselerdi, dünyada dert diye bir şey tanımazlardı. İnsanların arasında meydana gelen bütün geçimsizlikler, ölümü unutmaktan kaynaklanmaktadır. Ömer bin Abdülazîz hazretleri; "Ölümü çok hatırlayan kimse dünyâya rağbet etmez. Ağzından çıkan her sözün hesâba çekileceğini bilen az konuşur ve ancak lüzumlu sözleri söyler" buyurmuştur. İki şeyi hiç unutma! Lokman Hakîm hazretleri, oğluna hitaben buyuruyor ki: "İki şeyi unut, iki şeyi de unutma. Yaptığın iyilikleri unut, sakın bir daha bahsetme. Çünkü her anlatışta, sevabı gider. Sana yapılan kötülükleri de unut. Zira bu kötülükleri her söylediğinde, sana verilen ecri kaybedersin. İki şeyi de unutma. Allahı ve ölümü unutma!" Netice olarak, ölüme hazırlanan, onu uzak değil yakın bilen ve seven kimsenin alâmeti, güler yüzlü ve tatlı dilli olmasıdır. Zira ölümü seven kimsenin yüzü güler. Zaten Müslüman, bu dünyada gurbettedir ve müminin asıl vatanı âhirettir. İnsan dünyada bile uzun yıllar ayrı kaldığı memleketine geldiğinde sevinir. Onun için mümin, asıl vatanına kavuşacağı için ölümüne sevinir. Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretlerinin buyurduğu gibi: "Ölümü sevmeyen, istemeyenlere şaşılır. Ölüm, Allahü teâlâya kavuşmaya sebeptir. Ölüm, Resûlullah efendimizi ziyâret etmeye, evliyâya kavuşmaya, onların mübârek yüzlerini görerek mesrûr olmaya sebeptir."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.