Hırs, insanı felakete sürükler

A -
A +

Hırs, bir şeye aşırı derecede düşkün olmak, ona karşı şiddetli istekte bulunmak, doyumsuz olmak anlamlarındadır. Ahlâk kitaplarında buna "Tamah" denmektedir ki, kötü huylardan ve kalb hastalıklarındandır. Dünyâ lezzetlerini harâm yollardan aramaya tamah denir. Tamahın en kötüsü, insanlardan beklemektir. Kibre, ucba sebeb olan nâfile ibâdetleri ve âhireti unutturan mubâhları yapmak da tamah olur. Hadis-i şerifte; (İki aç kurt bir koyun sürüsüne girdiği zaman yaptıkları zarardan, mal ve şöhret hırsının insana yapacağı zarar daha çoktur) buyurulmuştur. İnsanların hayvanlara benzeyen tarafları, hayvânî rûhtan ileri gelen şehvet, gadab ve hırs gibi kuvvetlerdir. Bu kuvvetler, hayvanlarda da vardır. Hattâ hayvanlarda, insandan daha kuvvetlidir. İmâm-ı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki: "Hırslı insan, helâl haram demeden her istediğine kavuşmak, başkalarının zararına da olsa, beğendiği şeyleri toplamak, ister. Hırs veya tamah, kalb hastalıklarındandır." "Tamahkâr, ölüye benzer!" İnsanların nefsi cimridir, tamahkârdır. Allahü teâlânın emirlerini yapmakta inatçıdır. Allahü teâlâ, akıldan sonra, nefsi yaratmış ve ona, cehalet, şehvet, tamahkârlık, yalan, harîslik, gadab, zulüm, fesâdlık ve şirk gibi aşağı duygular vermiştir. Abdullah bin Hubeyk hazretleri; "Tamahkâr insan, ölüye benzer. Çünkü kalbteki tamah, kalbi mühürler, mühürlü kalb ise ölüdür. Mü'min tamahkâr olmaz. Nefsin şehvet ve arzularına uymaz" buyurmuştur. Vaktiyle bir beldede, dünya malına hırslı bir adam varmış. Mala, mülke kavuşmak için, kul hakkına riâyet etmez, sağını solunu gözetmezmiş. Bir gün daha fazlasına kavuşmak için, elindeki koçlardan birisini, boynuzuna ip bağlayarak satmaya götürmüş. Kendisi önde, koç arkada giderken, bir hırsız, bunun peşine takılmış ve bir fırsatını bulunca da, ipi kesip, koçla beraber ortadan kaybolmuş. Tedbirsizce yol alan adam, bir ara arkasına baktığında koçu görememiş ve; "Aman Allahım! Koçum yok olmuş, kaybolmuş. Ne yapacağım ben şimdi?" diyerek de feryadı basmış. Sağa, sola koşmuş, aramış ama bulamamış. Bu arada susadığı için, yakınında bulunan kuyunun yolunu tutmuş. Kuyuya yaklaştığı zaman, kuyunun başında; -Gitti cânım paracıklarım. Yüz altınım vardı. Kuyudan su çıkarırken, para kesem kuşağımın arasından kayıp gitti. Ne yaparım ben şimdi, nerelere giderim, kimlere anlatırım derdimi, diye feryat eden birini görmüş. Adam, hem feryat ediyor hem de, göz ucuyla kuyuya gelmekte olanı takip ediyormuş. Meğer bu, koçu çalan hırsızmış. Hırsız, adamı iyice soymak için böyle bir plân hazırlamış. Koçun sahibi; -Hemşehrim, feryadını, başına gelenleri duydum. Senin derdini işitince, kendi derdimi unuttum. İkimiz de felaketzede olmuşusuz, kaderlerimiz aynı imiş. Haline çok üzüldüm ve kendi derdimi unuttum, demiş. Bunun üzerine hırsız; -Ne oldu sana, başına ne geldi? Anlat da birlikte dertlenelim. Belki bir çıkış yolu buluruz, demiş. Adam da, başına gelenleri ve koçunun kaybolduğunu anlatmış. Hırsız, kendi kendine; "Ahmak adam. Daha ipin kesilerek çalındığının farkında bile değil. Zaten böylelerine mal da gerekmez. Şimdi plânın ikinci kısmına geçmeliyim" diyerek, koçun sahibine; -Bak hemşehrim ben kuyuya inemem, korkarım. Eğer sen inip para kesemi çıkarırsan, yüz altınımın beşte birini sana veririm, demiş. Gözlerini para, mal hırsı bürüyen adam, altın sözünü duyunca; -Tabii kuyuya ben inerim. Ne olacak canım insanlık öldü mü? Hem bu işten ikimiz de kârlı çıkacağız. Sen kesene kavuşurken, ben de kaybettiğim koç yerine bir deve kazanmış olacağım, demiş ve hemen elbiselerini çıkarıp, kuyuya inmiş. Adam kuyuya iner inmez, hırsız onun elbiselerini de aldığı gibi kaybolmuş. Adam, para kesesini kuyuda bulamayınca dışarı çıkmış. Ama ortada, ne feryat eden adam ve ne de elbiseler var. Böylece adam, hırsı ve tedbirsizliği sebebiyle, hem koçundan, hem de elbise ve paralarından olmuş. Kendisine hayrı olmayanın... Yahyâ bin Muâz-ı Râzî hazretleri; "Kalbinde dünyâ hırsı bulunan bir kimsenin ilmi, Abdullah ibni Abbâs hazretlerinin ilmi kadar olsa, o kimse, insanlar için zararlıdır. Çünkü onun kendisine hayrı yoktur. Başkalarına nasıl olsun?" buyurmuştur. Netice olarak hırs, tamah, insanı dünyada da, âhirette de felâkete sürükler. Hırslı, tamahkâr kimse, elde edeceği dünyalık sebebiyle, Allahü teâlânın emrettiği sebeplere, tedbirlere yapışamaz ve böyle hırs hastalığına yakalanan kimselerin aldığı tedbire de zaten tedbir denmez. Çünkü böyle kimselerin akılları örtülü ve basiretleri de kapalı olur. Ebû Halîm Habîb bin Sâlim hazretlerinin buyurduğu gibi: "Kalbini hırs kutusu ve mideni harâm kabı yapma! İnsânoğlu bu ikisinden helâk olur. Bu ikisine dikkat eden kurtulur."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.