Affedilmeyeceğini zannetmek...

A -
A +

Sû'i zan; kötü zanda bulunmak, iyi insânı fenâ bilmek yanî kötü gözle bakmak anlamlarına gelmektedir ki, kötü bir huydur ve haramdır. Hadis-i şerifte; (Sû-i zan etmeyiniz. Sû-i zan yani kötü zanda bulunmak, yanlış karar vermeye sebeb olur) buyurulmuştur. İnsanlara karşı değil Allahü teâlâya karşı da sû-i zanda bulunmaktan sakınmalıdır. Bir kimsenin, günâhlarının affolmayacağını zannetmesi, Allahü teâlâya karşı sû-i zan olur. Halbuki Allahü teâlâ, şartlarına uygun olarak yapılan her tövbeyi kabul edeceğini ve her türlü günâhı affedeceğini bildirmiştir. Bunun için, cenâb-ı Hakka karşı her zaman hüsn-i zan etmeli, tövbemi kabul eder ve beni affeder diye düşünmeli, bu şekilde inanmalıdır. Zira hadîs-i kudsîde: (Kulum beni nasıl zannederse, ona zannettiği gibi muâmele ederim) buyurulmuştur. Tövbesinin ve duâsının kabûl edileceğini ümit ederek tövbe eden kimseyi, Allahü teala affeder. Hadîs-i şerîfte: (Yemîn ederim ki, Allahü teâlâ, kendisine hüsn-i zan ederek yapılan duâyı, elbette kabûl eder) buyuruldu. Bir gencin tövbesi... Ebû Türâb-ı Nahşebî hazretleri, insanların, bir kadınla tartıştığını görür. Oraya gidip, kadına tartışmanın sebebini sorar. Kadın da yaşlı gözlerle; -Efendim, fâsık bir oğlum var. Dün gece yine şarab içmek istedi. Cemâat, geceki sesleri duyup geldi ve onu mahalleden çıkarmamı istedi. Halbuki Allahü teâlâ ona bir hastalık gönderdi. Şimdi hasta yatağında yatıyor. Ben de ağır hasta olduğunu bildirdim. Ölürse hepimiz ondan kurtulur, yâhut tövbe eder, kendisi kurtulur. Ölmez ve tövbe de etmezse, o zaman onu bu mahalleden dışarı çıkarın dedim, der. Ebû Türâb-ı Nahşebî hazretleri, kadına yardım eder ve kalabalığı dağıtır. Sonra o genci görmek ister. Genç onu görür görmez feryâd edip ağlamaya başlar ve; -Allah'ım ne kadar kerîmsin. Benim gibi ömrünü boşa geçirmiş bir zavallının duâsını ânında kabûl eyledin, der. Ebû Türâb hazretleri; -Ey genç! Ne duâ ettin? diye sorar. Genç; -Efendim, bugün seher vaktinde iki duâ ettim. Biri; yâ Rabbî sabahleyin bana, Ebû Türâb'ın yüzünü görmek nasîb eyle, ikincisi; yâ Rabbî, bana nasûh tövbesi ihsân eyle dedim. Duâmın birini şu anda kabûl edilmiş görüyorum, umarım ikincisi de kabûl edilir. Ama ben, çok günahkârım. Tövbe etsem, kabûl olur mu? deyince, Ebû Türâb hazretleri; -Ey genç! Ümitsiz olma! Allahü teâlâ ziyâdesi ile tövbeleri kabûl edici ve affedicidir. Kulların günahlarını bağışlayıcıdır. Âsilerin tövbelerini kabûl edicidir. Bütün günahlardan tövbe makbuldur, buyurur. Genç, Ebû Türâb hazretlerinin elinde tövbe eder ve gözlerinden yaşlar dökülür. Ebû Türâb hazretleri oradan ayrılınca, genç annesine; -Ey anneciğim! Sana bir vasiyetim var. Yerine getirir misin der. Annesi; -Evlâdım, ne vasiyetin varsa söyle! der. Genç; -Beni bu yataktan toprağa indir. Ebû Türâb'la tövbe ettiğim andan sonra, yerde Allahü teâlâya tekrar tövbe edeyim. Çünkü bu hastalık beni iyice sardı. Artık bu hastalıktan öleceğimi anlıyorum der. Annesi isteğini yerine getirir ve onu yere indirir. Genç, yüzünü toprağa sürerek; -Ey Allah'ım! Yaptıklarıma pişman oldum. Tövbe ettim. Senin dergâhından başka kapım yok. Dertlilerin dayanağı, muhtaçların sığınağı sensin. Toprakla bir olmuş, zamânını boşa geçirmiş ben kuluna rahmet et, diye yalvarır inler ve o gece de vefât eder. Ebû Türâb hazretleri, o gece rüyâsında Peygamber efendimizi görür ve kendisine; "Ey Ebû Türâb! Dün senin elinde tövbe eden genç, bu gece vefât etti. Allahü teâlâ onu, dostları derecesine kavuşturdu. Ona velîlik makâmı ikrâm eyledi. Beni ve yüz yirmi dört bin küsur peygamberi, onu ziyârete gönderdi. Ey Ebû Türâb! O gence izzet gözü ile bakın. Cenâzesinde hazır bulunun" buyurur. Ebû Türâb-ı Nahşebî hazretleri uyanır ve; "Ey Allah'ım! Ne kadar kerîmsin. Daha dün fıskı yüzünden, mahalleden çıkarmak istedikleri bir fâsıkı, bir ağlama ve inleme, bir tövbe ve pişmanlık ile bu dereceye kavuşturdun" der. Hüsn-i zan etmeli... Netice olarak, hiç kimse hakkında kötü düşünmemeli ve o kimseyi kötü bilmemeli, hüsn-i zan etmeli, yani onun hakkında iyi düşünmelidir. Başkası hakkında kötü düşünmek uygun olmadığı gibi, başkalarının yanlış ve kötü düşünmelerine sebep olacak davranış, söz ve hareketlerde bulunmak da uygun değildir. Bundan da sakınmak gerekir. Ayrıca Allahü teâlâya da hüsn-i zan etmeli yani benim günahlarımı; ne kadar çok olsa da tövbe ettiğim zaman affeder, beni bağışlar diye düşünmeli ve bu şekilde inanmalıdır. Zümer sûresinin 53. âyet-i kerimesinde meâlen buyurulduğu gibi: (Ey günâhı çok olan kullarım! Allahın rahmetinden ümmîdinizi kesmeyiniz. Allah, günâhların hepsini affeder. O, sonsuz magfiret ve nihâyetsiz merhamet sâhibidir.)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.