Zalim değil, mazlum olan kazanır

A -
A +

İnsan ömrü, dünyanın ömrüne nazaran sahrada esen bir rüzgâr gibidir. Bu çok kısa hayatta insanın, acı günleri de, tatlı günleri de olur. Fakat bunların hepsi de, geçer gider. Zâlimin zulmü de geçer. Ancak yapılan zulüm, mazlûmun boynunda asılı kalır. Âhirette mazlûmlara, zulme uğrayanlara; "Dünyada iken size zulmedenler güçlüydü, siz ise zayıftınız. Zâlimlerin yaptığı zulümler, onlardan geçti ama sizden geçmedi. Şimdi siz konuşun, siz söyleyin" denecektir. Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri bir talebesine hitaben; "Gördüğünüz her musîbet ve felâket, kızgınlığın, zulüm ve haksızlık etmenin cezâsıdır" buyurmuştur. Âhirette eğer zâlimlerin sevapları yoksa, mazlûmların günahları alınıp, kendilerine yüklenecektir. Bu sebeple, dünyada aldanan, mazlûm olan, gözyaşı döken kazanır, aldatan, zulmeden, ağlatan ise kaybeder. Fakir kadının arsası... Eski Endülüs Hükümdarlarından biri, fakir bir kadının arsasına yeni bir saray yapılmasını emreder ve arsanın bedelini de ödemez. Zor durumda kalan kadın, durumu, zamanın kadısına şikâyet eder. Kadını dinleyip haklı bulan kadı efendi, hükümdara hiçbir şey söylemeden bir çuval ve bir de kazma kürek alarak kadıncağızın arsasından toprak doldurmaya başlar. Sultan sarayından bu durumu seyreder ve kendi kendine; "Herhalde kadı efendi aklını oynatmış olsa gerek" der. Kadı efendi ise, çuvala bir miktar toprak doldurur ve sırtına alıp götürmek ister. Fakat ihtiyar olduğu, toprağın da ağır olması sebebiyle çuvalı kaldıramz. Buna rağmen çuvalı ağzına kadar doldurur. Tekrar kaldırmak ister ama kaldıramaz! Kadı efendinin bu acaip hâlini seyreden hükümdar daha fazla dayanamayıp, onu huzûruna çağırır ve; -Kadı efendi, sen bu zayıf halinle bu çuvalı nasıl kaldıracaksın? Bir de çuvalı boşaltacağına habire dolduruyorsun. Bunu kaldıramayacağını nasıl düşünemiyorsun? der. Kadı efendi de; -Peki Sultanım, siz benim omuzlarımın o çuvalı kaldıramayacağını biliyorsunuz da yarın huzur-u İlâhîde o arsayı kaldıracak güce sahip olamayacağınızı neye düşünemiyorsunuz? Sizin omuzunuz benim omuzlarımdan çok mu daha kuvvetli? deyiverir. Bunun üzerine hükümdar, hata ettiğini, kadı efendinin kendisini ikaz için böyle yaptığını anlar ve kadıncağızın arsasını gasbetmekten vazgeçer. Behlül Dânâ hazretleri, Hârûn Reşîd hazretlerine; "Ey halife, memleketinin bir köşesinde bir mazlûm zulme uğrasa, sen memleketin diğer köşesinde bile olsan, Allahü teâlâ bunun hesâbını senden soracaktır" buyurmuştur. Dünyada aldananlar, üzülenler, ağlayanlar, âhirette sevinecektir. Aldatanlar, insanlara sıkıntı verip üzenler ve insanları ağlatanlar ise, perişan olacaktır. O zaman onlar, kara kara düşünecekler ama bir faydası olmayacaktır. Ka'b-ül-Ahbâr hazretleri buyuruyor ki: "Cehennem'de dört köprü vardır: Birincisinde, akrabâsı ile münâsebeti kesenler, ikincisinde, üzerinde borç bulunanlar, üçüncüsünde taşkınlık ve azgınlık yapanlar, dördüncüsünde, zulüm edenler oturur." Dünyada iken, haklı oldukları hâlde, kalb kırmamak, fitne çıkarmamak için susup, ben haksızım diyenler, sevinecek ve güleceklerdir. Ama haksız oldukları hâlde, güçlerine, mallarına ve makamlarına güvenerek, ben haklıyım, hak benimdir diyenler ise, çok üzülecek ve ağlayacaklardır. Zaten, işin içyüzünü araştırmadan, nefsine uyarak ben haklıyım demek, çok tehlikelidir. Kendimize göre belki haklı olabiliriz. Ama Allahü teâlânın indinde nasıl olduğunu, haklı mı yoksa haksız mı olduğumuzu bilmiyoruz. Onun için, dünyada iken, helâlleşmek, anlaşmak lâzımdır. Çünkü helâlleşip anlaşmakta hayır vardır. Ömer bin Abdülazîz hazretleri; "Bizden önce helâk olanlar, hakkı engellemek ve zulüm yapmak yüzünden mahvoldular" buyurmuştur. "Müflis kimdir?.." Bir gün Peygamber efendimiz, huzûrlarında bulunan eshâb-ı kirâma hitaben; -Müflis kimdir, biliyor musunuz? buyurur. Onlar da; -Bizim bildiğimiz müflis, parası, malı olmayan kimsedir diye cevap verirler. Bunun üzerine Peygamber efendimiz; -Ümmetimden müflis şu kimsedir ki, kıyâmet günü namâzları, oruçları ve zekâtları ile gelir. Fakat, kimisine sövmüştür. Kiminin malını almıştır. Kiminin kanını akıtmıştır. Kimini dövmüştür. Hepsine bunun sevâblarından verilir. Haklarını ödemeden önce sevâbları biterse, hak sâhiplerinin günâhları alınarak buna yüklenir. Sonra Cehenneme atılır buyururlar. Netice olarak, dünyada iken, gücüne, kuvvetine güvenerek zulmedenler, hem dünyada ve hem de âhirette perişan olurlar. Bunun için insan, kendisinin zâlim olmayıp, mazlûm olduğuna şükretmelidir. Çünkü mazlûm alacaklıdır ve kârlı çıkacaktır. Zâlim ise, yaptıklarının bedelini ödeyecek ve zulmettiklerinin günahlarını da yüklenecektir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.