"Dünyâya düşkün olma ki!.."

A -
A +

İslâmiyette, dünyâlık kazanmak için çalışmak, günâh değildir. Dünyâlık sevgisi, dünyâya gönül bağlamak günâhtır. Dünyâ mâlı peşinde koşmak, nefsinin şehvetleri, arzûları peşinden koşmaktan dahâ fenâdır. Mâl, para peşinde koşmak, Allahü teâlânın emirlerini unutturursa, buna dünyâ muhabbeti denir. Hadis-i şerifte; (Dünyâ sevgisi arttıkça, âhirete olan zararı da artar. Âhiret sevgisi arttıkça, dünyânın ona zararı azalır) buyuruldu. Allahü teâlânın zikri, muhabbeti bulunmayan kalbe şeytân yerleşir. Şeytânın en büyük hîlesi ise, insana hayırlı işler yaptırarak kendisini sâlih, iyi zannettirmesidir. Böyle kimse, kendisinin kulu olur. Hadîs-i şerîfte; (Geçen ümmetlerin her birine fitneler verildi. Benim ümmetimin fitnesi, mâl, para toplamak olacaktır) buyuruldu. Yani dünyâlık peşine düşerek, âhireti unutacaklardır. Hazret-i Alî buyurdu ki: "Dünyâ ile âhiret, doğu ile batı gibidir. Birine yaklaşan, diğerinden uzaklaşır." Sivrisinek kanadı kadar!.. İnsanı ölmekten, bir uzvunu yok olmaktan ve şiddetli ağrıdan kurtaracak şeye Zarûret denir. İnsanın rûhî ve bedenî râhatlığı için, sadaka vermek, hayrât ve hasenât yapmak, zekât, hac, kurban, ödünç vermek için lâzım olan şeylere İhtiyâç denir. İhtiyâçtan fazla olup, tatlı gelen, hoşa giden şeylere de, Zînet denir. Zarûret miktârında kazanmak için çalışmak farzdır. İhtiyâç miktârında kazanmak, sünnettir. Zînet olan şeyleri kazanmak ise, mubâhtır. İhtiyâç ve zînet eşyâsını İslâmiyyete uygun olarak kazanmak ibâdet olur. Bunları kazanmak için, İslâmiyyetin dışına çıkmak, harâm olur. Böyle ele geçirilenler ise, dünyâlık olur. Dünyâlık olan şeylerin, Allahü teâlâ indinde hiç kıymeti yoktur. Hadîs-i şerîfte; (Dünyâlık olan şeylerin Allah indinde sivrisinek kanadı kadar kıymeti olsaydı, kâfire bir yudum su vermezdi) buyuruldu. Bir kimsenin, kendisinin ve çoluk çocuğunun ihtiyâçlarını helâlden kazanmasına, kimseye muhtâç kalmamak için çalışmasına, cihâd sevabı verilmektedir ve birçok ibâdetlerden dahâ sevaptır. Resûlullah efendimiz, bir sabâh, Eshâb-ı kirâm ile sohbet ederken, kuvvetli bir genç, erkenden dükkânına doğru geçer. Orada hazır bulunanlardan bazısı; -Böyle erkenden dünyâlık kazanmaya gideceğine, buraya gelip birkaç şey öğrenseydi daha iyi olurdu, deyince, Peygamber efendimiz; -Öyle söylemeyiniz! Eğer kimseye muhtâç olmamak ve ana, baba, çoluk çocuğunu da muhtâç etmemek için gidiyorsa, her adımı ibâdettir. Eğer, herkese öğünmek, keyif sürmek niyyetinde ise, şeytânla berâberdir buyurmuştur. İmâm-ı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki: "Dünyâ işlerine çok düşkün olmamalıdır. Meselâ, çarşıya herkesten önce gidip, herkesten sonra çıkmamalıdır. Tehlikeli ve uzun yollara gitmemelidir. Mu'âz bin Cebel hazretleri, buyuruyor ki: "Şeytân, pazarda, yalan, hîle, hıyânet ve yemîn ettirerek Müslümânları günâha sokmaya çalışır. Önce gidip, geç çıkanlara dahâ çok asılır." Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (Tüccârın, esnâfın en kötüsü, erken gidip, geç dönenlerdir.) Sabâh namâzını kılmadan ve kitâb okuyup birkaç şey öğrenmeden işe gitmemeyi âdet edinmelidir. İhtiyâcı kadar dünyâlık kazanınca, âhireti kazanmakla meşgûl olmalıdır. Çünkü, âhiret hayâtı sonsuzdur ve ona ihtiyâç dahâ çoktur ve âhiret ticâretinde iflâs etmek üzeredir. İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe hazretlerinin hocası hazret-i Hammâd, ticâret yapar, baş örtüsü satardı. Her gün, iki habbe kazanınca eşyâyı toplar pazardan çıkardı. Büyüklerden bazısı dükkâna, haftada iki gün giderdi. Bir kısmı da, cumadan başka her gün gider, öğle namâzında geri dönerdi. Bir kısmı nihâyet ikindiye kadar alışveriş ederdi. Hepsi ihtiyâcı kadar kazanınca câmiye gider, ibâdetle, ilim öğrenmekle akşamı yapardı." Dünyâlık ele geçirmek için ilim öğrenmek yanî dîni dünyâya vesîle etmek, altın kaşıkla necâset yemeye benzer. Dîni dünyâ kazancına âlet edenler, din hırsızlarıdır. Hadîs-i şerîfte; (Din bilgilerini dünyâlık ele geçirmek için edinenler, Cennetin kokusunu duymayacaklardır) buyuruldu. "Kan ağlasa onu affetmem" Dünyâ peşinde koşan kimse, şüpheli şeylere, sonra mekrûhlara, sonra harâmlara, hattâ küfre dalar. Geçmiş ümmetlerin, Peygamberlerine inanmamalarına sebep, dünyâya düşkün olmaları idi. Mûsâ aleyhisselâm, Tûr Dağına giderken, birinin çok ağladığını görür ve Allahü teâlâya; -Yâ Rabbî! Kulun, senin korkundan ağlıyor, diye arz eder. Cenâb-ı Hak da; -Kan ağlasa dahî, onu affetmem. Çünkü o, dünyâya düşkündür, buyurur. Netice olarak dinimizde, mal, mülk, makam değil, dünyalık olan bu şeylere düşkünlük yani muhabbet kötülenmiştir. Peygamber efendimizin buyurduğu gibi: (Dünyâya düşkün olma ki, Allahü teâlâ seni sevsin. İnsanların malına göz dikme ki, insanlar seni sevsin!)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.