Darwin ve uluslararası ilişkiler

A -
A +
Emperyalistlerin, Afrika ve Uzak Asya'nın tabii kaynaklarını ve insan gücünü kullanmak için sömürgeleştirme faaliyetlerinin gerisinde Sosyal Darwinizm düşüncesi yatmaktaydıDarwin ve uluslararası ilişkilerCharles Darwin'in düşüncelerinden etkilenip "arî Alman ırkını Yahudilerden arındırma" planı yapan Almanya Devlet Başkanı Adolf Hitler'in kurduğu ölüm fabrikalarında çalışan işçiler. Son iki haftadır medyada yer alan ateşli konulardan biri, evrim teorisini ortaya atan Charles Darwin'in 200. doğum yıldönümünün TÜBİTAK'ın yayınladığı Bilim ve Teknik dergisinde de kutlanıp kutlanmaması tartışmasıydı. Bu tartışma etrafından, zaten "entelektüellerimizin" çağdaşlık / çağdışılık; laiklik / antilaiklik sınıflamaları yaptıklarında periyodik olarak müracaat ettikleri Darwin'in düşüncelerinin müspet-menfi tanıtımı da yoğun şekilde yapıldı. Rönesans ve Aydınlanma dönemi bilim adamlarının Kilise dogmalarına karşı yürüttüğü mücadeleyi övgüyle karşılayan ama ardından da bilim adına kendi dogmalarını oluşturan; bunları sorgulayanları Kilise'nin yaptığına benzer şekilde engizisyona gönderip, aforoz etmeye pek meraklı ama çağa ayak uyduramayan bu entelektüel zevatın, bizatihi iman ettikleri Darwin'in "uyum sağlayan hayatını idame ettirir" ilkesi gereğince bir süredir dünyanın her tarafında "tabii seleksiyona" uğramakta oldukları pek aşikâr. Nitekim, kendilerini sadece bilimsel gelişmeye vakfetmiş insanlar, dünyada bilimsel düşüncenin hızla yenilendiğini, hiçbir teorinin sonsuza kadar geçerli, aksi ispat edilemez kurallar içermediğini / içeremeyeceğini dile getiriyorlar. Ama ideolojilerin esiri olmuş ve kafalarını kuma gömmüş olanlar ise "dünya düzdür" diye ısrar eden Kilise himayesindeki sözde bilim adamları gibi asırlık teorilere tapınmaya devam ediyorlar. İdeolojik tartışmalara gireceklerine laboratuarlara girseler de memleket için hiç olmazsa birkaç buluş yapsalar, birkaç patent kazansalar daha iyi olmaz mı? Kuşkusuz daha iyi olur da, malum, bunlar için alın teri dökmek gerekiyor. Papağan gibi ideolojik sloganları tekrarlamak ise bedava. SÖMÜRGECİLİĞİN TEMELİ Şimdi Darwin'in canlıların nasıl ortaya çıkıp bugüne geldiklerine dair söylediklerini bir kenara bırakalım da, bunların uluslararası ilişkilerde nasıl kullanıldığına bakalım. "Darwin'le dış politikanın ne ilgisi var?" dediğinizi duyar gibi oluyorum. Halbuki Darwin'i sevenlerin en çok bulunduğu, onun "ilkeleri"ne en fazla referans verilen yerlerden biri dış politika alanı. Bilhassa 19. ve 20. yüzyıl emperyalistleri, Afrika ve Uzak Asya'yı bu bölgelerin tabii kaynaklarını ve insan gücünü kullanmak ve kendi mamul maddeleri için pazar açmak için sömür- geleştirirken felsefi meşrulaştırma aracı olarak en fazla Darwin'in tabii seleksiyon düşüncesini kullanmışlardı. Bunlara "Sosyal (içtimai) Darwinistler" deniliyor. İnsanların birbirleriyle eşit olmadıkları düşüncesi tarih boyunca çeşitli toplumlarda ortaya çıkmıştı. Ama 19. asrın pozitivist düşünürleri buna bilimsel dayanaklar üretme peşine düştüler. Fransız Arthur Gobineau 1853'te kaleme aldığı bir makalede insanların geliş- mişliğinin tamamen ırklarıyla ilgili olduğunu ileri sürüyordu. Gobineau'nun görüşlerini, 1857'de İngiliz felsefeci Herbert Spencer Tekamül: Kaide ve Sebepler adlı eserinde nüfusbilimci Malthus'un -bugün büyük ölçüde geçerliliğini kaybeden düşünce-lerinden ilham alarak daha da ileri taşıdı. Kuşkusuz, Darwin Türlerin Kökeni adlı kitabını basıp da, tabii seleksiyondan bahsedince, zayıf insanların kuvvetliler karşısında yok olmaya mahkûm oldukları inancı süratle güçlendi. Darwin'in kuzeni Francis Galton "daha temiz ve saf bir insan nesli için yapılması gerekenleri" ortaya koyduğu öjenik çalışmaları başlatarak Spencer ve Darwin'in düşüncelerini daha da geliştirdi. Oscar Schmidt, Emile Gautier ve Richard Hofstadter gibi yazarlar Sosyal Darwinizmin Avrupa kıtasında ve Amerika'da tanınmasına sebep oldu. Sosyal Darwinizm düşüncesini benimseyenler, "insanların bazılarının diğerlerinden daha aşağı olduğunu, bunların gelişmiş bir medeniyet kurmalarının mümkün olmadığını, üstelik temiz ırkları da zehirlediklerini" ileri süren kitaplar yazdılar. Batı Avrupa'da Faşizmin ve Nazizmin ırkçı yaklaşımları ve politikaları büyük ölçüde Sosyal Darwinist yazarların sözde bilimsel görüşleriyle süslendi. Mesela Darwin'in düşüncelerini Almanya'ya taşıyan Ernst Haeckel, Adolf Hitler'in "arî Alman ırkını asalak Yahudilerden arındırma" planına ilham verdi. Yani Sosyal Darwinizm Almanların Yahudi soykırımını gerçekleştirmesinin arkasındaki temel inanç sistemiydi. ABD'de ise İç Savaş'ın ardından köleliğin kaldırılmış olmasına rağmen neredeyse bir asır daha beyaz olmayanlara yaygın biçimde ayrımcılık yapılmasının gerisinde Sosyal Darwinistlerin bilim ve politika alanındaki söylemleri yatmaktaydı. Öte yandan, Sosyal Darwinizm emperyalizmin de itici güçlerinden biri oldu. Batı uluslarının karşısında geri kalmış Afrika ve Asya halklarının zenginliklerinin yağmalanmasını "eşyanın tabiatı gereği" ve bilimsel düşüncenin de desteklediği bir fiil olduğunu düşünen emperyalistler, tüm Afrika'yı ve Asya'nın büyük bölümünü pervasızca parsellediler. Kraliçe Victoria döneminde "üzerinde güneş batmayan bir imparatorluk" kurmaya hevesli İngiliz emperyalistleri, bir yandan dünyanın hâkim gücü olan Britanya'nın diğer tüm halkları itaat ettirmesinin tabii olduğunu ileri sürüyor, diğer yandan da Rudyard Kipling'in 1899'da yazdığı "Beyaz Adam'ın Yükü" (White Man's Burden) şiirinde sözünü ettiği, "vahşi ve geri kalmış insanlara medeniyet götürdüklerini" iddia ediyorlardı. İNGİLİZ EMPERYALİZMİ İşte Beyaz Adam'ın sırtındaki yük buydu: Vahşilere medeniyet götürmek! Hem yaz-kış hava sıcaklığının 28-30 derece olduğu Hindistan'da, Kenya'da, Singapur'da insanlar ceket, pantolon, kravat giyemeseler İngiltere'deki tekstil fabrikaları nasıl para kazanacaktı? Tam da bu yüzden, medeniyet götürmek, Beyaz Adam'ın boynunun borcuydu! Gandhi, "Ceket ve pantolonlarınızı yakın. İngiliz kumaşı giymeyin" dediğinde onu dinleyen milyonlar sadece bu sahte medeniyet göstergelerini değil, aynı zamanda Sosyal Darwinizm'den beslenen İngiliz emperyalizmini de yok ettiler. Charles Darwin'in, doğumunu boş verin, ölümünün üzerinden 127 sene geçmiş. Sosyal Darwinistlerin uluslararası ilişkiler alanındaki çabaları halen devam etmiyor mu? Medeniyetler arasında bir çatışmanın kaçınılmaz olduğunu ve gelişmiş Batı medeniyetinin barbar kavimlerin saldırısına uğradığını iddia eden Samuel Huntington tam bir Sosyal Darwinist değil miydi? Ya da, küreselleşmeyi, Batı'nın tüm dünya üzerinde hâkimiyet kurmasına indirgeyen Francis Fukuyama? Bugün Batı Avrupa ve ABD değerlerini, insanlık tarihinin en mütekâmil değerler sistemi olarak sunan ve gerekirse zor kullanarak bunları dünyanın diğer bölgelerine yaymayı hedefleyenler Sosyal Darwinizmin günümüzdeki temsilcileri değiller mi? İster Sosyal Darwinizmi, ister kulağa daha hoş gelen yeni politika araçlarını kullansınlar 21. yüzyılın sömürgecilerinin kendi çıkarları doğrultusunda çalışmalarından daha tabii ne olabilir? Tuhaf olan, onların "geri kalmışsınız; kendinizi bizim ilkelerimiz ve değerleriniz doğrultusunda yeniden şekillendirin" yönündeki telkinlerine, aşağılık komplesi içinde tam bir arz-ı ubudiyetle riayet edenler; başkalarının laboratuarlarda üretip, bünyelerine zerk ettiği hastalıklara, yine başkalarının yazdığı "reçetelere" sarılarak çare bulmaya çalışanlar. Tuhaf olan, kendilerini unutan, tarihlerine ve geleceklerine yabancılaşanlar.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.