Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'nun gündeminde neler var?

A -
A +
Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'nun gündeminde neler var?Hükümet değişikliği ile Dışişleri Bakanı olan Ahmet Davutoğlu, kabinenin Meclis dışından seçilen tek bakan oldu. Ali Babacan'ın Dışişleri Bakanlığı görevini Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'na dev- retmesinin ardından, yeni bakanın Türk Dış Politikasının öncelik sıralamasında herhangi bir değişikliğe gidip gitmeyeceği konusu tartışılmaya başladı. Prof. Dr. Davutoğlu'nun ilgi alanları arasında genel olarak İslam dünyasının ve özelde Orta Doğu'nun yer alması ister istemez Türkiye'nin geleneksel Batı eksenli dış politikasında bir sapma olması ihtimalinin gündeme taşınmasına yol açtı. Esasen, Prof. Davutoğlu'nun akademik çalışmalarına ve son 7 yıldır Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan hükümetlerinde dış politika baş danışmanı sıfatıyla sergilediği performansa bakıldığında, yukarıdaki türden bir düşüncenin spekülasyondan öteye gitmesinin mümkün olmadığı gözükmektedir. Bu görüşümüzü desteklemek için herhalde şu iki noktaya dikkatleri çekmemiz icap eder: Birincisi, gerek Abdullah Gül, gerek Tayyip Erdoğan'ın tüm ısrarlarına rağmen iki dönemdir dışişleri bakanlığı koltuğuna oturmaya soğuk bakan Prof. Davutoğlu, zaten halihazırdaki Türk Dış Politikasının mimarıdır. Kaptan köşkünde bulunmasa da, diplomatik açılımların teorisyeni olarak Kasım 2002'den bu yana, dış politikanın oluşturulmasında, hatta büyükelçi unvanı aldıktan sonra da yürütülmesinde bilfiil başrol oynamıştır. Böyle olunca da, Prof. Davutoğlu'nun bakanlık koltuğuna oturmasıyla dış politikada bir eksen değişikliği ihtimali ortadan kalkmaktadır. Meydana gelen sadece, mevcut dış politikamızın mimarının perde arkasından perde önüne geçmesinden ibarettir. ÇOK YÖNLÜ DİPLOMASİ Bu yönüyle, Prof. Davutoğlu'nun bakanlık makamına gelmesi ABD tarihinden iki örnekle tıpatıp benzerlik göstermektedir. Birinci örnek Henry Kissinger'dir. Prof. Kissinger, 1968-1974 yılları arasında Richard Nixon'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak görev yapmış, bu dönemde ABD'nin özellikle Vietnam, Çin ve Orta Doğu politikalarının mimarı olmuştur. Nixon'ın istifa etmesinden sonra da 1974'te Gerald Ford'un kabinesinde dışişleri bakanlığı görevine getirilmiştir. İkinci örnek ise Condoleezza Rice'dır. Prof. Rice, George W. Bush'un birinci döneminde Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak, Yeni Muhafazakâr dış politikanın en önemli teorisyenlerinden olmuştur. Prof. Rice, özellikle "terörizmle savaş", "Afganistan Operasyonu", "Irak'a saldırı" gibi konularda o kadar ön plana çıkmıştır ki, Dışişleri Bakanı Colin Powell, Başkan Bush'un ikinci döneminde bu görevden affını istemiş ve koltuğunu Prof. Rice'a devretmiştir. Prof. Davutoğlu'nun bakan olmasıyla dış politikamızda herhangi bir eksen değişikliği olmayacağına ilişkin görüşümüzü desteklemek için sunacağımız ikinci argüman ise, Prof. Davutoğlu'nun özellikle 2001'de yayınladığı "Stratejik Derinlik" kitabında dile getirdiği, ritmik ve çok düzeyli diplomasi gibi yaklaşımların, zaten 1960'ların ortasından itibaren Türk diplomasisinde zaman zaman denenmiş olduğu, hattizatında, dış politikamızda devrim niteliğinde değişikliklere sebep olabilecek, hiç alışılmadık, radikal söylemler olmadığı gerçeğidir. Türk Dış Politikası tarihiyle yakından ilgilenenler 1964'teki Johnson Mektubu olayından sonra, Türk Hükümetlerinin "çok yönlü dış politika" arayışı içine girdiklerini, Türkiye'yi ABD'nin dümen suyundan çıkarmak için, SSCB ile bile yakınlaşmaya çalıştıklarını çok iyi bilirler. Aynı tarihlerde, Türkiye'nin Kıbrıs davasında kendi aleyhine olan uluslararası atmosferi dağıtmak için Üçüncü Dünya ülkelerine bir açılım başlattığını, Arap ülkelerine zeytin dalı uzattığını unutmamamız gerekir. 1978'de Bülent Ecevit'in ortaya attığı Ulusal Savunma Doktrini'nin de "duvarın ötesine geçmek"ten söz etmesi ve Türkiye'nin Batı bağlantısını sorgulaması da bu türden bir çabanın ürünüdür. Turgut Özal'ın Karadeniz açılımı, Süleyman Demirel'in "Adriyatik'ten Çin Seddine Türk Dünyası" yaklaşımı, Necmettin Erbakan'ın D-8 girişimi, İsmail Cem'in Latin Amerika ve Afrika açılımları da, Türk dış politikasını tek merkeze bağımlı olmaktan çıkarmaya dönük, "dönemsel ritmik diplomasi eskizleri" olarak değerlendirilebilir. Dolayısıyla, 2002'den beri Prof. Davutoğlu'nun şematize ettiği, Türkiye'nin "çok yönlü diplomasi yürüten bölgesel güç" olması hedefi, son 40 yıldır ulaşılmaya çalışılan bir hedefe, farklı bir isim altında ulaşma çabası olarak değerlendirilebilir. Prof. Davutoğlu'nun dış politikaya getirdiği yenilikler de kuşkusuz vardır. Bunların başında, "komşularla sıfır sorun" söylemi yer almaktadır. Özellikle K.Irak, Orta Doğu ve Ermenistan'ı da içerecek şekilde Kafkasya politikalarımızın oluşturulmasında bu söylemin etkilerini görmek mümkündür. Tehdit merkezli değil, karşılıklı çıkara dayalı iş birliği odaklı bu yaklaşımın, bölgesel dinamikler, küresel güçlerin bölgeye dışsal müdahaleleri, büyük güçler arasındaki çıkar çatışmalarının yansımaları gibi unsurlar göz önünde bulundurulduğunda gerçekçiliği sorgulanabilir. Yine de, son tahlilde, "yumuşak güç", "akıllı güç" gibi kavramlara da vurgu yapan, Türkiye'yi korkulan değil, saygı duyulan, çekinilen değil, iş birliği yapılacak güvenilir bir ülke imajına kavuşturma yönündeki bu türden çabalar ilgi uyandırır niteliktedir. DAVUL VE TOKMAK AYNI ELDE Perde gerisinden, kaptan köşküne çıktıklarında geçmişteki diğer örneklerin yüz yüze kaldıkları birtakım güçlüklerin benzerleri kuşkusuz Prof. Davutoğlu'nu da beklemektedir. Bunların başında Dışişleri Bakanlığı'nın olağanüstü yoğun rutini gelmektedir. Dış Politika Başdanışmanıyken, kendi belirlediği öncelikli konulara yönelik yoğun çalışmalar yapmaya imkan bulabilirken, bu kez Prof. Davutoğlu Bakan sıfatıyla, kendi öncelikleri kadar önem taşımayan ama vakit alıcı pek çok konuyla da ilgilenmek zorunda kalacaktır. Diğer taraftan, evvelce politikanın teorik yönlerini ortaya koyup, yürütülmesi işini pek çok kez başkalarına havale etmişken, bu kez ister istemez kendi ürettiği politikayı aynı zamanda uygulayan, pratisyen durumunda bulunacaktır. Bu ise, daha çok göz önünde olması, medyada daha çok görünmesi, daha çok soruya muhatap olması ve ister istemez siyasi sorumluluk makamında bulunan biri olarak daha çok eleştirilmesine yol açacaktır. Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'nun Dışişleri Bakanlığı'na getirilmesinin mutlaka altının çizilmesi gereken olumlu yönlerinden biri de, böylece bir süredir dış politikada görmekte olduğumuz çok başlılığın sona erecek olmasıdır. Artık, "davul birinin boynunda, tokmak ise bir başkasının elinde" değildir. Çankaya-Başbakanlık-Dışişleri Bakanlığı üçgeninde dış politika konularında bir süredir su yüzüne çıkmış olan koordinas-yon eksikliği, Prof. Davutoğlu'nun bakanlık koltuğuna oturmasıyla büyük ölçüde aşılabilecektir. Prof. Davutoğlu, farklı fikirlerin harmanlanmasıyla oluşan ama dışarıya tek ses olarak aksettirilen bir politikayı var edip, yürütebilecek niteliklere sahiptir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.