Türkiye-Suriye-İsrail üçgeni ve yeni bölge politikamız

A -
A +
Türkiye-Suriye-İsrail üçgeni ve yeni bölge politikamız SINIRDA HAREKETLİ GÜNLER Tunus'ta başladıktan sonra Mısır'a, Orta Doğu ve Körfez ülkelerine, son olarak da Suriye'ye kadar yayılan yönetim aleyhtarı gösteriler, güney komşumuzda çatışmalara, hatta katliamlara sebep oldu. Suriye'de yaşanan bu gelişmeler, Ankara-Şam ilişkilerinde de gerginliğe yol açtı. Bu sebeple sınırın her iki tarafında da olağanüstü hareketlilik yaşanmaya başladı. YENİ STRATEJİLER ÜRETİLMELİ Orta Doğu yeniden şekillenirken, haklı taleplerimizden vazgeçmeden ve "örnek alınacak ülke" imajımıza halel getirmeden, bölgenin çıkarlarına hizmet edecek yeni bir stratejiyi üretip, yürütmenin tam zamanıdır. GERİ ADIM ATILMAMALI Suriye yönetiminin acil reform adımları atması yönünde yapılan açıklamalar sürdürülürken, İsrail'le ilişkilerin normalleşmesi için evvelce ifade edilen ön şartlar yerine getirilmeden yeni adımlar atılmamalıdır. Mavi Marmara gemisinin Gazze'ye insani yardım taşırken, 31 Mayıs 2010'da, uluslararası sularda, İsrail komandolarının saldırısına uğramasından sonra Türkiye'nin İsrail'le ilişkileri neredeyse donma noktasına gelmişti. Esasen bu durum aynı zamanda, 31 Mayıs hadisesinden aylar önce, 29 Ocak 2009'da Davos'ta başlayan ve Ocak 2010'da dönemin Tel Aviv Büyükelçisi Oğuz Çelikkol'a yapılan ve "alçak koltuk krizi" olarak nitelendirilen muameleyle devam eden gerginlikler zincirinin son halkasını oluşturmaktaydı. Davos'u bir başlangıç noktası olarak alırsak, yaklaşık 30 aydır devam eden Türkiye-İsrail gerginliğini sona erdirmeye dönük bir hamlenin başladığının ilk işaretlerini geçtiğimiz hafta basınımızda yer alan bazı haberlerde gördük. Haberlere göre İsrailli yetkililer, Türkiye'nin, ilişkilerin normalleşmesi için ön şart olarak belirlediği 3 husustan, "özür dilemeyi" yerine getiremeyeceklerini ama "saldırıda ölenlerin ailelerine tazminat ödemeyi" değerlendirebileceklerini ifade ettiler. Yine aynı haberlerde, "alçak koltuk krizi"ne yol açan Dışişleri Bakan Yardımcısı Denni Ayalon'un, Türkiye'den giden gazetecilerin önünde "alçak koltuğa oturarak, foto muhabirlerine poz verdiği yazıldı. Üstelik Ayalon'un, "ben Büyükelçi Çelikkol'a şaka yapmıştım" dediği de aynı haberlerde yer aldı. Ayalon, gazetecilere şunları söylüyordu: "Türkiye ile İsrail birbirlerinin doğal müttefikidir. Artık karşılıklı olarak birbirimizi suçlamayı bırakalım. Eğer akıllarımızı birleştirebilirsek, birçok şey yapabiliriz. Türkiye ve İsrail işbirliği için eşsiz fırsatlar ve koşullara sahip." TAŞLAR YERİNE OTURURKEN Ayalon "alçak koltuk"ta poz verirken ve "hadi yeni bir sayfa açalım" derken, İsrail Hükümeti'nin Türkiye'nin öne sürdüğü üç şartı, eksiksiz yerine getireceğini herhalde düşünmüyordu. Türk kamuoyuna sıcak mesajlarını, Türkiye'den gelen gazeteciler üzerinden iletirken, İsrail'in asla kabul etmeyeceği bazı şartlarda direnmenin, Türkiye'nin çıkarlarına da uygun olmadığı algısını oluşturmak niyetindeydi. Üstelik "Ortadoğu'da taşlar yerinden oynarken, bölgenin Batı dünyasının çıkarları doğrultusunda yeniden dizayn edilmesi sürecinde işbirliği yapabilecek iki ülke olan Türkiye ve İsrail artık birbirleriyle didişmeyi bırakmalı, el ele vermeli" anlamında sözler söylüyordu. İsrail'e giden gazetecilerimizin bu mesajları Türkiye'ye aktardığı günlerde, Türkiye-Suriye sınırındaki hareketliliği, neredeyse "adım adım gelen bir silahlı çatışmanın ayak sesleri" gibi değerlendiren bazı haberler de yine basınımızda yer aldı. Dahası, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, "Suriye'nin Türkiye sınırına asker yığmasından kaygılı olduklarını, iki ülkenin sınır bölgesinde çatışabileceklerini" dile getirdi. Suriye askerlerinin, Suriye sınırları içindeki bir eve çekilen Türk bayrağını indirmesi ise bazı basın organlarımız tarafından, "Türk bayrağına saygısızlık" şeklinde yorumlandı. HAMLELERİN DÖRT HEDEFİ Türkiye'nin Suriye ve İsrail'le ilişkileri çerçevesinde, son bir haftadır iyice artan hamlelerin dört hedefi vardır: Birincisi, Türkiye'yle Suriye'nin nerdeyse bir savaşın eşiğine geldikleri algısını Türkiye kamuoyunda yükseltmek. Esad ailesinin baskıcı yönetiminden bağımsız olarak, Suriye'yle Türkiye arasında asla iyi ilişkiler kurulamayacağı görüşünün Türkiye'de taraftar toplamasını sağlamak. Bu yolla, İsrail'in Türkiye'nin "doğal müttefiki" olduğu inancını perçinlemek. İkincisi, Mavi Marmara olayından sonra Türkiye tarafından dile getirilen üç şartın, yine Türkiye tarafından yumuşatılmasını, böylece Türkiye ile İsrail ilişkilerinde yeniden bir canlanmayı sağlamak. Üçüncüsü, El Fetih ve Hamas arasındaki görüşmelerde "kolaylaştırıcı rol" üstlenen ve bu çerçevede Mahmud Abbas ve Halid Meşal'le görüşen Ankara'nın bundan böyle İsrail'le de istişare ederek adım atmasını sağlamak. Dördüncüsü, Suriye'nin Esad ailesi sonrasındaki siyasi yapısının dizayn edilmesinde, Türkiye'nin ABD'nin yanı sıra, İsrail'le de ortak hareket edebilmesine zemin hazırlamak. Atılması gereken 3 önemli adım Yukarda sayılan dört hedefe ulaşılmasına psikolojik zemin hazırlayan eylemlerin önümüzdeki günlerde artarak devam edeceğini görmek şaşırtıcı olmayacaktır. Bu noktada Ankara'nın yapması gerekenleri şöyle sayabiliriz: Birincisi, Suriye yönetiminin acil reform adımları atması yönünde en üst düzeyde yapılan açıklamaların sürdürülmesi, sınırı geçerek Türkiye'ye sığınanlara sahip çıkılmaya devam edilmesi ama bunlar yapılırken, iki ülke arasında silahlı bir çatışmanın yaşanmasına yol açabilecek durumların giderilmesi gerekir. Bu bağlamda, Ankara sınırın her iki yanındaki durumun gözden geçirileceği ve bilhassa mevcut insani krizin daha da derinleşmesini önleyecek yönde tedbirler alacak bir ortak komisyon kurulması çağrısını Şam'a derhal iletmelidir. İkincisi, İsrail'le ilişkilerin normalleşmesi için evvelce ifade edilen ön şartların değişmediği ve Türkiye'nin resmî bir özür beklediği Ankara tarafından açıkça ifade edilmelidir. Üç ön şartın birinin bile yerine getirilmemesi durumunda, ilişkilerin mevcut halinin süreceği kesin bir ortaya konulmalıdır. Herhangi bir uluslararası vesilesiyle aynı ortamda bulunabilecek Türkiye ve İsrail hükümet temsilcilerinin, Türkiye'nin ön şartları yerine getirilmemişken, bir araya gelmeleri, el sıkışarak poz vermeleri, Türkiye'nin geri adım attığı şeklinde yorumlanacaktır. Üçüncüsü, kısa bir süre önce Ankara'da yapılan Ortadoğu Gelişmeleri konulu büyükelçiler toplantısında dile getirilen görüşler çerçevesinde, Türkiye'nin bölgeye yönelik politikası güncellenmeli ve yeni parametreler doğrultusunda oluşturulan politika yönünde kararlı adımlar atılmalıdır. Bugün itibariyle çok da net olmayan, Türkiye'nin hem bölgenin geneline, hem de tek tek bölge ülkelerindeki durumlara yaklaşımları netleştirilmeli, Yeni Türk Dış Politikası'nın "şeffaf dış politika" ilkesi gereğince de kamuoyuyla paylaşılmalıdır. Bölgemiz yeniden şekillenirken, Türkiye'nin haklı taleplerinden vazgeçmeden ve bölge halklarının genelinde oluşan "örnek alınacak ülke" imajına halel getirmeden, belki uzun vadeli ama neticede tüm bölge insanlarının ortak çıkarlarına hizmet edecek bir stratejiyi üretip, yürütmenin tam zamanıdır. Türkiye-Suriye-İsrail üçgeni ve yeni bölge politikamız ÇADIRKENTTE HUZUR Ülkelerindeki çatışmalar sebebiyle evlerini terkedip Türkiye'ye sığınan Suriyeliler için her türlü insani yardım yapılıyor. Hazırlanan çadırkentte, televizyon salonu dahil bütün ihtiyaçlar düşünülmüş.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.