İran ne istiyor?

A -
A +
TÜRKİYE'Yİ KARŞILARINA ALMAMALILAR Ülkesi ciddi istikrarsızlığa gebeyken, aklı başında hiçbir İranlı yöneticinin, ABD'nin yoğun baskılarına direnerek, bugüne kadar İran'la dostane ilişkilerini sürdürmeye çalışan Türkiye'yi karşısına almaması beklenir. BÜYÜK KRİZ KAPIDA VE FARKINDALAR... İran rejiminin savunucuları büyük bir krizin kapıda olduğunun farkındalar. Türkiye'yi İran'a yabancılaştırmak, patlamaya hazır bir saatli bomba görünümündeki Orta Doğu'da barışın tesis edilmesine hizmet etmez. TOPYEKÛN İZOLASYON GELEBİLER İran, bugün yanlarında buldukları Rusya ve Çin gibi devletlerin her zaman onları destekleyeceklerini sanıyorlar. Hâlbuki küresel güçler arasında yapılacak pazarlıklar sonucunda, hiç beklemedikleri bir topyekûn izolasyonla karşı karşıya kalabilirler. AHMEDİNECAT ZAYIFLIYOR Mahmut Ahmedinecat'ın, özellikle son iki yıldır dini lider Ali Hamaney ile yaşadığı görüş farklılıkları sebebiyle yönetim gücünde gözle görülür bir azalma yaşaması, reform yanlısı grupları umutlandırıyor. Mir Hüseyin Musavi ve Mehdi Karrubi gibi muhaliflerin ev hapsinde tutulmaları destekçilerinin sayısının artmasını engellemeye yetmiyor. Başlıktaki soruyu belki de "İran rejimi ne istiyor?" şeklinde sormak daha doğru olurdu. Zira komşumuz İran'ın yöneticilerinin uluslararası alandan beklenti ve istekleriyle, halkın talepleri arasındaki uçurum giderek derinleşiyor. İran, 1980-1988 yılları arasında Irak'la yaptığı savaştan bu yana en çalkantılı günlerini yaşıyor. Problemleri iki ana başlık altında ele almak gerekir. İÇ SİYASETTE SIKINTI VAR Birinci başlık iç siyasette yaşanmakta olan sıkıntılardır. Rejimin bütün baskılarına rağmen siyasal muhalefet güç kazanmaya devam ediyor. Haziran 2009'da yapılan seçimi kazanarak ikinci defa cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Mahmut Ahmedinecat'ın, özellikle son iki yıldır dini lider Ali Hamaney ile yaşadığı görüş farklılıkları sebebiyle yönetim gücünde gözle görülür bir azalma yaşaması, reform yanlısı grupları umutlandırıyor. Mir Hüseyin Musavi ve Mehdi Karrubi gibi muhaliflerin ev hapsinde tutulmaları destekçilerinin sayısının artmasını engellemeye yetmiyor. 2 Mart'ta yapılan milletvekili seçiminde reformcular toplam oyun %35'ini almış olmakla birlikte, Meclis'teki sandalyelerin ancak % 26'sına sahip olabildiler. Bu bile İran Meclisi'nin en az dörtte birlik bir kesiminin mevcut yönetimin uygulamalarına karşı çıkanlardan oluştuğunu gösteriyor. Kaldı ki, Meclis'te % 63'lük bir sandalye gücüne sahip olmalarına rağmen "rejim yanlısı" muhafazakârlar kendi aralarında çok ciddi problemler yaşıyor. Meclis Başkanı Ali Laricani'nin başkanlığını yaptığı Birleşik Cephe, Ahmedinecat'ın destekçileri olan İslam Devrimi İstikrar Cephesi'nin iki katından fazla milletvekiline sahip. Ali Laricani, Ali Hamaney ile sıkı iş birliği içinde Mahmut Ahmedinecat'ın ülke yönetimindeki etkisini yavaş yavaş ortadan kaldırıyor. KOZLARINI PAYLAŞIYORLAR İran iç siyasetini yakın gelecekte iki önemli sınav bekliyor. Haziran 2013'te yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde ipi önde göğüslemeyi hedefleyen muhtemel adaylar şimdiden Ahmedinecat yönetimiyle kozlarını paylaşmaya başladılar. Aday olacağına kesin gözüyle bakılan Laricani'nin son dönemdeki siyasal çıkışlarının arkasında da, dini liderin desteğini almak ve reformistlerin karşısına güçlü bir aday olarak çıkma istediği yatıyor. Laricani, Ahmedinecat'ın herhangi bir yakın çalışma arkadaşına cumhurbaşkanlığını kaptırmak istemiyor. HAMANEY'DEN SONRASI TUFAN İç siyasetin ikinci sınavı ise cumhurbaşkanlığı seçiminden çok daha önemli. Dini lider, ya da İran'daki adıyla "Rehber-i Muazzam" Hamaney'in yerine kimin geçeceği İran'da en fazla merak edilen konuların başında geliyor. 1939 doğumlu olan Hamaney'in sağlık durumuna ilişkin söylentiler 2009 seçiminden sonra hız kazandı. Sık sık kamuoyunun önüne çıkarak, ağır hasta olduğu yönündeki iddiaları yalanlamaya çalışsa da, sonuçta Hamaney de -bütün faniler gibi- bir gün ölecek. O gün geldiğinde, İran'da cumhurbaşkanı herkesin üzerinde bulunan bu makama kimin oturacağı, bu sürecin sıkıntısız atlatılıp atlatılamayacağı, İran'da sayıları 40'ı bulan Büyük Ayetullahlar (Ayetullah-ı Uzma) arasında yaşanacak rekabetin toplumsal bölünmeye yol açıp açmayacağı gibi hususlar İran'ın geleceğini de tayin edecek. İslam Devrimi'nin lideri Humeyni tarafından ortaya atılan "Velayet-i Fakih" yani "kayıp" 12. İmam dönene kadar ona vekâlet edilmesi görevini de yerine getiren dini liderin kim olacağı o kadar önemli ki, İran siyasetinde kalıcı olmaya çalışan isimler, Hamaney sonrası bu koltuğa oturabileceğini düşündükleri "Ayetullahların" birine ya da birkaçına şimdiden yatırım yapıyorlar. Elbette bu son derece riskli bir iş. Hem yanlış Ayetullaha yanaşma riski hem de beklendiğinden uzun yaşaması durumunda Hamaney'in gözünden düşme ihtimali var. DÜNYAYI İKNA EDEMİYOR İran'da rejimin ikinci büyük problemi dış politika alanında. Nükleer programının barışçı amaçlara yönelik olduğu konusunda ABD ve AB ülkeleri başta olmak üzere dünyanın önemli devletlerinden birçoğunu ikna edemeyen İran, ağır ekonomik yaptırımların cezasını halkına ödetiyor. ABD'nin sıkı takipçisi olduğu yaptırımlar yüzünden, İran'a ve İran'dan para transferi neredeyse imkânsız hale geldi. Son olarak İran bankalarının uluslararası para aktarımı için kullanılan SWIFT kodundan yararlanmasının durdurulması ve İranlı iş adamlarına uzun süredir hizmet veren Dubai bankalarının da yaptırımlara katılması dış ticarete çok büyük bir darbe indirdi. Çin ve Hindistan'ın verdiği alım garantisine rağmen, İran'ın bütün ihraç mallarının % 78'ini oluşturan petrol ve doğalgazın dünya pazarlarına çıkışında ciddi sıkıntılar yaşanıyor. AB, 1 Temmuz'dan itibaren İran'dan petrol alımını durduracak. Kendilerine ayrıcalık tanınan Japonya ve Güney Kore gibi ülkeler İran'dan petrol alımına devam edecek olsalar da, bunların da önümüzdeki dönemde kademeli bir kısıntıya gitmeleri söz konusu olabilir. Türkiye de geçen hafta İran'dan petrol alımını azaltan ülkeler arasında katıldı. KİTLELER SOKAĞA ÇIKABİLİR Petrol ihraç etmekte karşılaştığı güçlükler İran yönetimini fiyatlarda bir indirim yapmaya itebilir. Bu ise zaten zor durumda olan ekonomiyi daha fazla vurabilir. İran'ın nispeten çok küçük (GSMH'nın % 9'u) miktardaki dış borcu ve Çin ve Hindistan'ın verdiği petrol alım garantisi, yaptırımların etkisinin ekonomide çok büyük çalkantılara sebep olmayacağı görüşünü güçlendirse de, son bir yıl içinde dolar kurunun karaborsada neredeyse % 100 artması ve enflasyonun önlenememesi durumun İran halkı için hiç de parlak olmadığını gösteriyor. Bu ise yukarıda bahsedilen iç siyasal gelişmeler çerçevesinde bazı kesimlerce tahrik edilecek olan halkın bugüne kadarkinden çok daha geniş kitleler halinde sokağa dökülebilmesi ihtimalini akıllara getiriyor. TEHDİDE DAYALI POLİTİKA Dışarıya karşı her şeyin yolunda olduğu görüntüsünü vermeye çalışılsalar da İran rejiminin savunucuları büyük bir krizin kapıda olduğunun farkındalar. Böyle durumlarda bütün kapalı ve baskıcı rejimlerin yaptığı gibi "dış düşmanlardan kaynaklanan tehditlere" dayalı bir politika izlemekten başka çare bulamıyorlar: "Zaten İsrail (İranlıların tabiriyle Siyonist rejim) baş düşman. ABD ve AB ülkelerinin dostane olmayan tutumları ortada. Türkiye -son yıllardaki yapmacık dostluk girişimlerine rağmen- emperyalizmin bölgedeki taşeronu" (Ali Laricani Türkiye için tam da bu ifadeyi kullandı). "İran'a baskı ve yaptırım uygulayan bu devletlere karşı bölge içinden ve dışından müttefikler bulmak İran'ın en doğal hakkıdır." Bu söylemlerin arkasına sığınarak bir yandan da muhalefeti sonuna kadar baskı altında tutuyor, düşmanlarla iş birliği yapmakla suçluyorlar. Böylece rejimin içeriden bir halk hareketi neticesinde yıkılma ihtimalini de ortadan kaldırmayı hedefliyorlar. ŞAH'IN DEVRİLİŞİNİ UNUTTULAR İranlı yöneticilerin içine düştüğü iki büyük yanlış var: Birincisi, bugün yanlarında buldukları Rusya ve Çin gibi devletlerin her zaman onları destekleyeceklerini sanıyorlar. Hâlbuki küresel güçler arasında yapılacak pazarlıklar -geçmişte Rusya ve İngiltere arasında yapıldığı gibi- sonucunda, hiç beklemedikleri bir topyekûn izolasyonla karşı karşıya kalabilirler. İkinci yanlışları ise, baskıyla halkın haklı taleplerini dile getirmesinin önüne geçebileceklerini düşünmeleri. Şah'ın nasıl devrildiğini unutmuş gibiler. GERÇEKLERİ ANLATMAK ZOR Ülkesi hem iç hem dış kaynaklı ciddi istikrarsızlığa gebeyken, aklı başında hiçbir İranlı yöneticinin, ABD'nin yoğun baskılarına direnerek, bugüne kadar İran'la dostane ilişkilerini sürdürmeye çalışan Türkiye'yi karşısına almaması beklenir. Türkiye'yi İran'a yabancılaştırmak, patlamaya hazır bir saatli bomba görünümündeki Orta Doğu'da barışın tesis edilmesine hizmet etmez. Gel gör ki, cumhurbaşkanlığı koltuğuna göz dikmiş İranlı siyasetçilere ve "12. İmam dönene kadar yerine vekâlet etmek için" sıralarını bekleyen çok büyük "Ayetullahlar"a bu gerçeği anlatmak çok zor.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.