Türkiye'nin Orta Doğu'da asil yalnızlığı

A -
A +

Türkiye'nin yanında bir elin parmakları kadar bile ülkenin yer almayışı, kurulan düzenin çok sağlam ve burada at oynatanların hâlâ çok güçlü olduklarını gösteriyor. Mısır'da meydanları dolduran yüzbinleri dağıtmak için orduya silah kullanma emri veren darbeci General Abdülfettah Sisi, diktatör olma yolunda emin adımlarla ilerliyor
Seçim yoluyla iktidara gelen Muhammed Mursi'nin koltuğundan indirilmesini ilk günden itibaren "darbe" olarak nitelendiren tek ülke Türkiye. Kahire cuntasının halkı topluca katletmesini telin eden Türkiye. Cunta yönetimini muhatap almayan, Kahire'deki büyükelçisini geri çeken Türkiye. Ne bir İslam ülkesinin, ne de NATO içindeki müttefiklerimizin parmaklarını kıpırdattıkları bigânelik hezeyanından ayrı duran; Adeviye'yi, Nahda'yı, Fetih Camii'ni ısrarla dünyanın gündemine getirmeye çalışan yine sadece ama sadece Türkiye. Türkiye, diktatörlerin zalimliği karşısında kafalarını kuma gömenlere inat, tarihin omuzlarına yüklediği mükellefiyetin icabını yerine getiriyor. Zulme "dur" diyor. Asilce ama yapayalnız.

YENİ DİKTATÖR SİSİ
2011'de Tahrir Meydanı'nı dolduran yüzbinleri dağıtmak için Mısır ordusuna kimsenin gözünün yaşına bakmadan silah kullanma emri vermeyen Hüsnü Mübarek'i aratırcasına, bugün Mısır diktatörü olma yolunda kararlı adımlarla ilerleyen General Sisi, ülkenin çeşitli kentlerinde binlerce silahsız insanı gözünü kırpmadan öldürtüyor. Suriye'de camileri bombalayan Beşar Esad'a bağlı güçlerin yaptığını, camilere sığınanların üzerine kurşun sıkan yeni Mısır ordusu ve cuntanın eli silahlı paryaları yapıyor. Mısır her gün daha fazla karışıyor. Ama bu olup bitenleri durdurabilmek için Türkiye kadar çaba gösteren hiçbir ülke bulunmuyor.
Türkiye'nin bu yalnızlığının sebebi ne? Mısır'ın da mensup olduğu İslam İşbirliği Teşkilatı başta olmak üzere, sessiz ve tepkisiz kalmayı tercih edenler mi, yoksa Türkiye mi doğru yerde? Camp David düzeninin devamını, binlerce Mısırlının katledilmesine yeğleyen Batılı başkentler mi, Birleşmiş Milletler'e acil toplantı çağrısı yapan Ankara mı haklı? Dünyanın gözleri önündeki bu vahim tabloya rağmen, Türkiye de savunduğu değerleri bir kenara bırakarak, "reel politik kervanına" mı katılmalı?
Türkiye yalnız. Çünkü Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra bu coğrafyada tesis edilen "al-ver" düzenine bugün çoğu ülke isyan edemiyor. Arap kardeşleri kitlesel olarak katledilirken, Mısır darbesine destek veren bölgedeki monarşilerin en ufak bir pişmanlık duyduğunu zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Bu kalabalıklar Mısır şehirlerinde değil, Riyad'da, Doha'da, Amman'da, Abu Dabi'de toplansalardı, bugünkünden farklı bir görüntü olmayacaktı. Tıpkı Bahreyn'de İnci Meydanı'nda toplananların Körfez İşbirliği Konseyi'nin aldığı kararla kanlı biçimde dağıtılmaları olayında olduğu gibi, en ufak bir muhalif gösteri Arap monarşilerinin tamamında aşırı güç kullanımıyla karşılanacaktı.
FİLİSTİN'E SEYİRCİ KALIYORLAR
Türkiye yalnız. Çünkü bölge ülkeleri gibi, bölgeyi sadece stratejik çıkarları çerçevesinde değerlendiren Batılı müttefiklerinin gözünde Mısır, demokratik yollarla iktidara gelseler de, Batı'nın dümen suyundan gitmeyebileceklerini gösterenlerin yönetebileceği bir ülke değil. 1996'da ABD ve AB ülkelerinin muvafakatiyle yapılan Filistin Parlamento seçiminde sandıktan birinci parti olarak çıkan Hamas'ı nasıl yalnızlaştırdılarsa, şimdi de Müslüman Kardeşleri izole etmenin peşindeler. Onlar için, Orta Doğu'da kendilerinin takip ettiği politikalara şartsız destek veren, İsrail-Filistin meselesine Filistinlilerin hayrına olabilecek şekilde müdahil olmayan, petrolü istedikleri fiyattan alabilecekleri, petrolden elde ettikleri gelirleri de büyük ölçüde Batılı piyasalarda yatırıma dönüştüren, sözde bağımsız özde Batı'ya sonuna kadar bağımlı rejimler makbul. Bu rejimlerin demokratik olmaları değil, söz dinlemeleri önemli.
ANKARA NE YAPMALI
Türkiye yalnız. Evet, bölge halklarının bir bölümü Ankara'nın söylemini memnuniyetle karşılıyor. Ama hiçbir bölge yönetimi Türkiye ile aynı çizgide değil. Ve bu yalnızlık tehlikeli. Haklı duruşuna ve tüm çabalarına rağmen Türkiye'nin yanında bir elin parmakları kadar bile ülkenin yer almayışı kurulan düzenin hâlâ çok sağlam ve bu coğrafyada at oynatanların hâlâ çok güçlü olduklarını gösteriyor.
Orta Doğu'da takip ettiği siyasette güçlü şekilde işbirliği yapacak tek bir ortak bile bulmakta zorlanan Ankara'nın yapabileceği iki şey var: Ya bugünkü tavrından taviz vermeyecek, kendi ekonomik ve ticari çıkarlarının zedelenmesini, bölgedeki monarşilerle de gerginlik içine girmeyi, Körfez sermayesinin ülkeden çekilme riskini göze alarak tek başına Mısır cuntasını durdurmaya çalışacak. Ya da bölge düzenini kuran ve yönlendiren ülkelerle bugünkünden farklı bir ilişkiye girerek onlarla birlikte hareket edecek.
Soğuk Savaş dönemi dâhil, bölgede hiç bu kadar sıkı bir reel politik-moral politik cenderesine girmemiştik.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.